ÜMİT ŞİMŞEK
Her şey bir bina gibi kurulur kâinatta.
Tek tek sayılır yapıtaşları.
Ve tek tek yerli yerine konur.
Önce atom çekirdeklerinde parçacıklar sayılır, sonra
moleküllerdeki atomlar.
Binlerce atomu barındıran bir molekül zincirinin hangi
halkasında hangi atomun yer alacağı kesin bir takdirle belirlenmiştir. Binlerce
atomun her biri öylesine yerleşir ki sırasına, en küçük bir tesadüf izi
görülmez.
Sonra canlı vücutlarında hücreler sayılır tek tek.
Bir hedefe doğru çoğalırlar.
Hızla çoğalırlar, hedefe ulaşınca birden dururlar.
Niçin dururlar, bilinmez. Nasıl dururlar, bilinmez. Ama
dururlar.
Hepsi birden durur, esrarengiz bir şekilde. Sanki “Dur”
komutu ulaşmıştır hepsine birden.
Oysa hiçbir hücre, yanı başında neler olup bittiğini bilemez.
Hiçbir hücre sayı saymasını bilemez.
Hiçbir hücre, hedef sayıya ulaşıldığını bilemez.
Hiçbir hücre, çoğalmanın durması gerektiği zamanı
kestiremez.
Fakat hepsi birden durur zamanı gelince. Hiçbiri konulan
sınırı aşmaz.
Ve belli bir sayıyla kurulur bütün organlar, bütün vücutlar.
Yapıtaşları belli bir sayı ve sırayla yerine konur. Desenler
belli bir sayıyla şekillenir. Renkler belli bir miktara göre boyanır.
Kader, rengârenk güzellikler içinde belirir.
Ve her varlık, her şeyi her haliyle kuşatan bir kaderi
anlatır kendi intizamının ve güzelliğinin diliyle.