ÜMİT ŞİMŞEK
Avustralya açıklarında, denizlerin dibini rengârenk bir halı gibi kaplar mercanlar.
Bu canlı halının tüyleri gibi uzanan poliplerden herbiri, aslında ayrı bir hayvandır. Bunlardan binlercesi birbirine bağlanır ve bir aile teşkil eder. Öyle bir aile ki, birinin aldığı besinle hepsi birden beslenir, hepsi tek bir vücut gibi davranır.
Bulundukları yerde kalmaya razı olmaz mercanlar. Çoğalmak ve yayılmak isterler. Çünkü üzerlerinde, görenleri hayran bırakan bir san’atın eseri vardır.
“Ey Rabbimiz,” diye dua eder mercanlar kendi dilleriyle. “Bize izin ver de, üzerimizde sergilediğin İlâhî san’atının eserlerini uzaklara taşıyalım.”
Dualara cevap, bahar mevsiminin başlangıcında, ay ışığıyla beraber gelir.
Dolunay belirdi mi Büyük Okyanusun üzerinde, milyarlarca mercan birden harekete geçer.
Birbirinden yüzlerce kilometre uzakta milyarlarca mercan, “Ateş” emrini almış bir ordu gibi, aynı anda yumurtlamaya başlar.
Yumurtaların bırakıldığı aynı anda, milyarlarca mercandan, birer ambalaj içinde spermler fışkırır.
Birkaç saat içinde, denizlerin altı, lapa lapa kar yağışı içinde kalır.
Sonra akıntı gelir, onları uzaklara, daha uzaklara taşır: tıpkı yeryüzünde ağaç tohumlarını birbiriyle tanıştıran aşılayıcı rüzgârlar gibi.
Yüzeye yaklaşınca paketler açılır, spermler yüzmeye başlar ve hemen gider, kendisine uygun yumurtayı bulup ona yapışır.
Bir anda, milyarlarca hayatın temeli atılır Büyük Okyanusun sularında.
“Ol” emrini alan yumurtalar, mercan olmaya koyulur. Birkaç dakika içinde bölünme başlar. Şekilsiz yumurtalarda, adım adım mercanlar inşa edilir: bir plânla, bir takdirle, apaçık bir tenasüp ve san’at içinde…
Her bahar, dolunayla birlikte milyarlarca mercanın dualarına cevap gelir.
Her bahar, Yer ve Gökler Rabbinin emriyle, denizlerin altında lapa lapa kar yağar.
Her bahar, tıpkı yeryüzü gibi, denizlerin altında da rengârenk halılar serilir.
Eskiyen ve vadesini dolduran halılar ise, kalsiyumdan birer âbideye döner, şekil şekil ve renk renk kayalıklarla denizlerin altını ve üstünü süsler.