KENAN DEMİRTAŞ
– III –
SAVAŞTA KADIN
Sosyal hayatta bir kadın için düşünülebilecek en son yer, savaş meydanı olsa gerektir. Fakat Hz. Peygamberin uygulamasında kadınların katılmadığı hiçbir savaşın bulunmadığına da Prof. Dr. İbrahim Canan dikkat çekiyor:
“Cahiliyet devrinde kadına karşı işlenen haksızlıkların birçoğu, onların savaşamayacakları hususundaki yaygın bir kanaatten ileri geliyordu. Hz. Peygamberin, kadınlar hakkındaki bu inancı kırarak, onlara karşı beslenen küçümseme ve tahkir düşünceleriyle mücadeleyi hedefleyen uygulamaları var: bütün seferlere[1] kadınların katılımını sağlaması gibi.
“Ancak Hz. Peygamber kadınları normal olarak yemek yapmak, su taşımak, yaraları tedavi etmek gibi geri hizmetlerde istihdam etmiş, savaş sonunda elde edilen ganimetten onlara bir ikramda bulunmuş ise de diğer erkek mücahitler gibi eşit pay ayırmamıştır. Buna rağmen, belirtmeliyiz ki, bazı rivayetler, erkekler gibi kahramanlık gösteren bazı kadınlara, Aleyhissalâtü Vesselâm’ın, erkek mücahitlere olduğu şekilde ganimetten hisse ayırdığını ifade etmektedir. Uhud Savaşı sırasında bir kısım kadınların korunması için konmuş bulunduğu şatovarî bir binaya sızan bir müşriki öldüren Safiyye bintu Abdi’l-Muttalib radıyallahü anhâ[2] veya Hayber seferine katılan altı kişilik bir kadın grubuna da[3] savaş sonunda, erkeklere olduğu şekilde ganimetten pay verildiği belirtilmiştir.[4]
“Bazı âlimler, kadınların savaşa iştirakinin sonradan neshedilip hükmünün yürürlükten kaldırıldığını söylese de, nesh iddiası çok ikna edici değildir. Çünkü Hz. Peygamberin vefatından sonra fakat Ashabın sağlığında cereyan eden Yermük savaşında bir grup kadının etrafında şiddetli çarpışmaların olduğu,[5] hattâ Esmâ bintu Yezid ibni’s-Seken adında bir kahraman kadının çadır direği ile dokuz kâfir öldürdüğü,[6] keza Ümmü Hakîm bintu’l-Hâris adında bir diğer kadının, Şam’ın fethi sırasında çadır direği ile yedi Rumu öldürdüğü,[7] keza Yemâme gününde Ümmü Ammâre’nin savaşa katılıp on iki yara alacak kadar ciddî şekilde savaştığı[8] rivayetlerde gelmiştir. Ümmü Ammâre radıyallahu anhâ öylesine sadakatli ve cengâver bir kadındır ki, Resulullahla beraberliği Akabe Biatında başlar; Uhud, Hudeybiye, Hayber, Umretu’l-Kazâ, Huneyn’de de devam eder. Yemame’ye iştiraki Resulullahtan sonradır. Uhud günü herkes kaçarken o ele geçirdiği bir kalkanı da kullanarak Aleyhissalâtü Vesselâm’ı müşriklere karşı korur, on üç yara alır.[9] Sormak hakkımızdır: Neshedildiği (kadın savaşa katılabilir hükmünün yürürlükten kaldırıldığı) kesinlikle bilinen bir uygulamaya Ashab yer verir mi?”
KADIN TOPLUMUN BİR PARÇASIDIR
Çağdaş İslâm âlimlerinden Mısırlı Muhammed Gazalî, kadınların, Kur’ân’ın öngördüğü standarttan uzak bir hayat yaşadığından şikâyet ediyor; sosyal hayattan, eğitimden ve toplum içindeki görevlerinden uzaklaştırılarak onlara haksızlık edildiğini belirtiyor. Nebevî Sünnet adlı kitabında Gazalî özetle şu ifadelere yer veriyor:
“Önce kadınları küçük görmenin suç olduğunda birleşelim! Aynı zamanda bazı kötü insanların ellerine düşecek şekilde sokağa terk edilmesinin de bir suç olduğunda anlaşalım! Gerçekte din, kadınları hapseden, onlara zorluk çıkaran, çeşitli hak ve görevlerini kısıtlayan milletlerin taklidini kabul etmediği gibi, iffet ve namusu değersiz ve önemsiz birşey olarak gören insanların dilediği şekilde hareket ederek Allah’ın kanunlarını ihmal ve diğer milletleri taklit etmelerini de hoş görmez. Kadının evinde ve dışarıda çalışması mümkündür. Ancak ailenin korunması hususunda güvence aranır ve hangi iş olursa olsun, kadına tevdi edilen görevde iffet ve takvâ ortamının bulunması gerekir. Yüz bin doktorun veya yüz bin öğretmenin olduğu yerde bunların yarısının kadın olmasında bir mahzur yoktur. Önemli olan, İslâm toplumunda İslâmın koyduğu âdâbın korunmasıdır.”[10]
Ancak herşeye rağmen kadın annedir. Muhammed Gazalî, kadın ne yaparsa yapsın bu annelik yönünü asla zaafa uğratmaması yönünde uyarılarda bulunur:
“Bizim kadınla ilgili olarak ehemmiyet vermemiz ve gözden uzak tutmamamız gereken temel unsur evdir. . . . Ben çocukların hizmetçilere bırakılmasından, hattâ kreşlere verilmesinden üzüntü ve sıkıntı duyuyorum. Annenin nefesleri, faziletlerinin olgunlaşmasında ve iyi yetişmenin sağlanmasında derin tesirlere sahiptir. Kadını aslî vazifesine yaklaştırmak için binlerce vesile aramalıyız.”[11]
[Devamı var]
***
[1] Müslim, Cihad: 135.
[2] Mecmau’z-Zevâid, 6:134, 114; el-Metâlibu’l-Aliye, 4:131-132.
[3] Ebû Dâvud, Cihad: 152; Avnu’l-Ma’bud, 7:401; Üsdü’l-Gabe, 7:334.
[4] Evzaî bu örneklere dayanarak kadına da normal hisse verileceğine hükmetmiştir (Meâlimu’s-Sünen, 3:171; Tuhfetu’l-Ahvazî, 5:168.
[5] Fütûhu’l-Büldan, s. 184.
[6] Heysemî, 6:213.
[7] Üsdü’l-Gabe, 321, bak İstiâb, 4:1932-33, 4:444.
[8] Üsdü’l-Gabe, 7:371.
[9] İbnu’s-Said, et-Tabakat, 8:412-3.
[10] Muhammed Gazalî, Fakihlere ve Muhaddislere Göre Nebevî Sünnet, s. 71-72.
[11] A.g.e.