عَنْ أَنَسٍ
أَنَّ
النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ
كُلُّ ابْنِ آدَمَ خَطَّاءٌ وَخَيْرُ الْخَطَّائِينَ التَّوَّابُونَ
Enes
bin Mâlik radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre o, “Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu” demiştir
“Her Âdemoğlu/insan çokça hatâ eder. Hatâ edenlerin en hayırlısı ise çokça tevbe edenlerdir.”[1]
***
PROF. DR. İSMAİL LÜTFİ ÇAKAN
Hadîs-i şerîf, insan ve hatâ/günah gerçeğini açık bir üslupla ortaya koymakta; tövbe imkânından yararlanıp hatâsından temizlenenlerin “hayırlı” kimseler olduklarını bildirmek suretiyle arınma teşvikinde bulunmaktadır. İlginç bir şekilde “hatâ işlemeyi” yermemekte, tabii kabul etmekte, bu durumu bile bir hayra vesile kılmanın yolunu göstermektedir.
Bu
üslup ve yöntem, İslâm’ın imhâ değil ihyâ dini olduğu esasının ve nefret
ettirme değil, müjdeleme ve kolaylaştırma ilkesinin Nebevî bir örneği olup
insanı, daima olumlu bir anlayış ve çizgide hayatını sürdürmeye davet etmek
demektir.
Bilindiği gibi her ne kadar dünyaya günahsız olarak gelinse de hiç günah işlemeden ve hatâ etmeden dünyadan ayrılmak mümkün değildir. Aslında bu hüner de değildir. Çünkü dünya “günahkârların vatanı”dır. Dolayısıyla asıl hüner, işlenen hatâyı düzeltmek, suçu bağışlatabilmek, hatâyı hayra çevirebilmektir.
Hadîs-i
şerîfte, Âdem aleyhisselam’dan başlamak üzere onun soyundan gelen
kadınlı-erkekli her insanın hayatı boyunca küçük veya büyük hatâ edip günah
işlemekten kendini alamayacağı -tabir câiz ise bir “insanlık mâcerâsı ve
gerçeği” olarak “küllübni Âdem” (her âdemoğlu/insan) tespitiyle ortaya
konulmuştur. Bu durum dilimizde “beşer şaşar”; “kul kusursuz olmaz”
söylemleriyle ifadesini bulmuştur.[2]
Hadîs-i
şerîf ilk cümlesiyle bir tespit yapmakta sonra da ikinci cümlesiyle o tespit
üzerinden bir hayırlılık yolunun bulunduğuna dikkat çekmektedir. Böylece
birinci cümlesinde tabii ve fakat bunaltıcı bir konuma işâret eden
Hadîs-i şerîf, ikinci cümlesinde, hatâ ve günahın hayra çevrilebileceğini,
bunun yolunun da tövbe etmek olduğunu bildirmek suretiyle rahatlatıcı
bir kapı aralamaktadır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîmde de “Allah, tevbe edenleri,
temizlenenleri sever”[3]
buyrulmaktadır. Yani Kitap ve Sünnet ikisi birden günahkâr Ademoğlunun büyük
bir arınma imkân ve şansının bulunduğunu müjdelemektedir.
Tövbe,
insanlık gereği işlenen hatâ ve günahlardan son nefese kadar temiz bir sayfa
açma, hayata hiç günah işlememiş gibi baştan başlama imkân ve ilkesidir. Zira
kabul edilen tövbe, öncesindeki hatâ ve günahları keser atar: (Et-Tevbetü
tecübbü mâ kablehâ). Bu niteliği ile tövbe, müslüman olmak ve hicret
etmek gibi üçüncü bir “temiz sayfa açmak, hayata yeniden başlamak”
imkânıdır. Hiç kuşkusuz bu, insan için tam bir “hayr” halidir. Nitekim
Hadîs-i şerîfte “Hatâ edenlerin en hayırlıları tövbe edenlerdir” müjdesi
verilmiş bulunmaktadır.
Hicret’ten
sonra yedi ay süre ile Hz. Peygamber’i evinde misafir ettiği için “Mihmendâr-ı
Resûlullah” diye ile meşhur olan Ebû Eyyûb el-Ensârî radıye anhu'l-Bâri
vefât etmek üzereyken[4],
“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den duyduğum ve şimdiye kadar
sizden gizlediğim bir hadisi size şimdi haber veriyorum! Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem, “لَوْلاَ
اَنَّكُمْ تُذْنِبُونَ لَخَلَقَ اللهُ تَبَارَكَ وَتَعَالٰى قَوْمًا يُذْنِبُونَ
فَيَغْفِرُلَهُمْ Eğer siz (hiç) günah işlemeyecek
olsaydınız (Allah sizi yok eder) günah işleyecek başka bir millet
yaratır, (af dilemeleri üzerine de) onları bağışlardı"[5]
buyurdu, demiştir.
Ebu
Eyyub el-Ensâri’nin bu rivâyetinde ve Enes b. Malik el-Ensâri’den rivâyet
edilen açıklamaya çalıştığımız hadis-işerifte, günaha ve günah işlemeye ve hatâ
yapmaya değil,[6]
günah işlemiş kimseleri, samimiyetle tövbe edip sonsuz bir ümitle rahmet-i
Rahman’a sığınmaya teşvik vardır. Bu, aynı zamanda karamsarlığa düşmeme ve
ilahî rahmetten ümit kesmeme uyarısı demektir.
Unutulmamalıdır
ki Allah Teâlâ sonsuz ve sınırsız bir rahmet sahibidir. O’nun rahmeti her şeyi
kuşatmış ve aşmıştır.[7] O
bağışlamayı sever. Rahmet ve mağfiret gibi ilâhî vasıflar günahkârlar üzerinde
tecelli edebilir. Bunun için kullara düşen, pişmanlık duyup tövbe ederek o
affedici ve rahmeti bol Allah’tan bağışlanma dilemektir.
Hadîs-i
şerîf’in yine Enes b. Mâlik radıyallahu anh’ten gelen bir rivâyetinde,
Ademoğlunun hatâlarının temelinde doyumsuzluk duygusunun bulunduğuna
işâret eden şu ibâre ve ifade dikkat çekmektedir:
وَلَوْ
أَنَّ لِابْنِ آدَمَ وَادِيَيْنِ مِنْ مَالٍ لَابْتَغَى لَهُمَا ثَالِثًا وَلَا
يَمْلَأُ جَوْفَ ابْنِ آدَمَ إِلَّا التُّرَابُ Ademoğlunun iki
vadi dolusu malı olsa, o üçüncüsünü onlara eklemenin peşine düşer. Ademoğlunun
karnını ancak toprak doyurur.”[8]
Müstakil
olarak da nakledilmiş olan bu Hadîs-i şerîfin bazı rivâyetlerinin sonunda “وَيَتُوبُ اللَّهُ عَلَى مَنْ تَابَ Allah tevbe edenin
tevbesini kabul eder” buyrulmaktadır.[9]
Bu cümle, açıklamakta olduğumuz Hadîs-i şerîfteki “Her insan hatâ eder, hatâ
edenlerin en hayırlısı tevbe edenlerdir” cümlesiyle belirlenen tövbe
teşvikini güçlendirmekte ve iki hadisin birbiriyle olan ilgisini ortaya
koymaktadır.
Bütün
bunlardan anlaşılmaktadır ki hatâ ve günahsızlığı söz konusu olmayan Âdemoğlu
için önemli ve hayırlı olan davranış, özellikle kendi hatâ ve günahına müsâmaha
etmemek, hoşgörü göstermemek ve çokça tövbe etmektir. Bir başka ifade ile
hatâyı hayra çevirmekte gayretli olmaktır.
"Müsâmaha
dini" olan İslâm’da, Müslümanın kendi hatâsına hoşgörü göstermemesi
esastır. Durum bir âyet-i kerimede, “Bir kötülük yaptıkları ya da
nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayarak hemen günahlarının
bağışlanmasını dilerler. Ve onlar yaptıklarında bile bile ısrar etmezler”[10]
diye açıklanmaktadır. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de bir
hadis-işerifte “Kötülüğün peşine hemen bir iyilik işle ki önceki kötülüğü
yok etsin” [11]
tavsiyesinde bulunmaktadır.
Tövbe
kapısı (arınma imkânları) günahkârlar için ölüm anına kadar açıktır.
Mesele, kişinin, başkalarının hatâlarına bakıp “benden kötüleri de var” diye
aldatıcı bir teselli duygusuna kapılmadan kendi hatâlarının üzerine
gidebilmesidir. Zira başkalarının hatâlarıyla ilgilenmek, kişiyi kendi
arınmasını ihmal etmeye götürür. Bu ise, hadîsimizin ifadesiyle tövbe eden
hayırlı kimselerden olma şansını kullanamamaktır. Oysa -bir kez daha tekrar edelim ki-
açıklamakta olduğumuz Hadîs-i şerîf, hatâsı çok insanoğlu için çokça tövbe
etmenin tam bir hayırlılık göstergesi olduğunu vurgulamakta ve arınma
teşvikinde bulunmaktadır. “التَّائِبُ مِنَ
الذَّنْبِ كَمَنْ لَا ذَنْبَ لَهُ Günahından tövbe eden, hiç günah
işlememiş kimse gibidir”[12]
hadisi de bu arınma teşvikini verdiği müjde ile desteklemektedir.
Hadisten
Çıkarılabilecek Bazı Sonuçlar
1. “Günahkârların
vatanı” dünyadan, günah işlemeden gitmek -mümkün olmamasının yanında- hüner de
değildir. Asıl hüner hatâyı düzeltmek, suçu bağışlatabilmektir.
2. Âdemoğlunun hayırlısı çokça tevbe edip
günahlarından arınmaya çalışanlardır.
3. İnsan, hatâsını affettirme gayreti içinde
olmalıdır.
4. Tövbe, hatâyı
hayra çevirmek şansı ve imkânı demektir.
5. Önemsenmeyen
küçük günahlar büyür, istiğfarla da büyük hatâlar küçülür, hatta silinir.
***
[İsmail Lütfi Çakan Hoca'nın yakında M. Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları arasında çıkacak olan Hâdimü'n-Nebî Enes ibni Malik'den Kırk Hadis adlı eserinden alınmıştır.]
***
Foto: Soner Arkan
[1] Tirmizi, Kıyâmet 49; İbn Mâce, Zühd 30; Dârimi, Rikak 18; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 198
[2] Hadîs-i şerîfteki “her insan” genel ifadesini “peygamberler dışında” diye anlamak uygun olur. Zira peygamberlerin hatâları, günah işleme kasdı olmaksızın, unutma veya yanılma sonucu meydana gelir ve dolayısıyla “zelle” adı verilir.
[3] El-Bakara (2), 222
[4] Ravî Ebû Eyyûb
el-Ensârî’nin, Hadîs-i şerîfi son ana kadar rivâyetten çekinmesi, hadisin
taşıdığı müjdenin çok yüksek olması ve “duyanların aşırı bir güvene kapılarak
günahlara karşı gerekli titizliği gösteremeyecekleri” (ittikal) endişesinden
kaynaklanmıştır. Son anda haber vermesi ise, bilgiyi gizlemiş olma vebalinden
(teessüm) kurtulmak içindir.
[5] Müslim, Tevbe
9; Tirmizî, Deavat 98; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V/44; Taberânî, el-Mu’cemu’l-kebîr,
IV,186; Değişik ravîlerden gelen değişik rivâyetler için bk. Müstedrek,
IV, 246-247
[6]İbn Melek, Mebâriku’l-Ezhâr,
II, 59
[7] El-A’raf (7),
156
[8] Ahmed b.
Hanbel, Müsned, III ,198
[9] Bk. Müslim,
Zekât 116, 117; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 176, 192
[10] Âl-i İmran
(3),125
[11] Tirmizî, Birr
55; Dârimî, Rikak 74; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V,153, 158, 169, 228,
236; Hâkim, Müstedrek, I, 54
[12] İbn Mâce, Zühd
30. el-Albâni hadis için “hasen”
demektedir.