Kazandıkları günahlar onların kalplerini
paslandırmıştır.
Mutaffifîn Sûresi, 83:14
ÜMİT ŞİMŞEK
İNKÂR ehlinin bir özelliğini anlatan bu âyet, aynı
zamanda, iman ehli için de ciddî bir uyarı içeriyor.
Âyette, inkârcıların inkârlarında ısrarlarına sebep
olarak, kalplerinin paslanmış olması gösteriliyor.
Kalpleri paslandıran şey ise, kazanılan günahlar…
Böylece, sürekli bir şekilde işlenen günahların nasıl
bir âkıbete yol açma potansiyeli taşıdığı, gözler önüne seriliyor.
Bu arada, önemli bir soru da kendiliğinden cevabını
buluyor:
“Bu kadar akıllı geçinen, dünyanın bilgisini yutmuş,
zararını ve menfaatini ayırt etmesini bilen insanlar, nasıl oluyor da
gözlerinin önündeki apaçık gerçekleri görmeyip inkâra sapıyorlar?”
İşte cevap:
Kalpleri paslandığı için!
Zira iman mahalli kalptir. Akıl ne kadar doğruyu görse
de, iman etmek için, onun gördüğünü kalbin tasdik etmesi gerekir. Fakat paslanmış
bir kalbin iyiyi ve kötüyü, hakkı ve bâtılı ayırt etmesi ne mümkün?
Şu sonuç, iman ehlini de ciddî bir nefis muhasebesine
davet ediyor. Ve “Sakın,” diyor, “sakın kalbinizin paslanmasına meydan
vermeyin. Yoksa gün olur, siz de iyiyi ve kötüyü ayırt edemeyecek hale
gelebilirsiniz.”
Kalplerin günahlarla paslandığını âyet bize
bildiriyor. Paslanmanın önüne nasıl geçileceği, yahut pasların nasıl
temizleneceğine gelince, bunu da hadis-i şerif bize tarif ediyor. Peygamberimiz
buyuruyor ki:
“Kul bir günah işlediği zaman, kalbinde siyah bir iz
belirir. Eğer kul günahtan elini çeker, tövbe edip af dilerse, kalbi cilâlanır
ve iz silinir. Günahı işlemeye devam ettiği takdirde ise leke büyür, nihayet
kalbi tamamen kaplayacak hale gelir. Allah’ın ‘Kazandıkları günahlar kalplerini
paslandırmıştır’ sözüyle kastettiği pas budur.”[1]
Hadis, dikkat edilecek olursa, cilâlı kalp sahibi
olmanın yolunu “hiç günah işlememek” şeklinde değil de, “günahtan elini çekmek,
tövbe ve istiğfarla temizlenmek” şeklinde tarif ediyor. Burada şöyle bir
incelik vardır:
Maddî hayatımızda nasıl bütünüyle kirden, pislikten
uzak kalamıyorsak, manevî hayatımızda da durum böyledir. Ancak her iki yönden
de temizlenme yolları bize gösterilmiştir. Kirlerden maddî olanını su, manevî
olanını istiğfar temizler. Ve bizden, bu dünya hayatında, sürekli olarak bir
temizlenme faaliyeti içinde bulunmamız beklenir. Kuşlar tüylerini, sinekler
kanatlarını, vahşî hayvanlar postlarını nasıl sürekli bir şekilde temizleyip
duruyorlarsa, insan da, yaşadığı âlemin bu kapsamlı kanununa uygun şekilde
davranmalı ve ister istemez bulaştığı kirlerden temizlenmeli, bu kirlerin
birikmesine meydan vermemelidir.
Bunun için gerekli olan ilk şey, pisliği pislik olarak
görmektir. Manevî kirler söz konusu olduğunda, bu her zaman kolay olmayabilir.
Nice günahlar vardır ki, insan mühimsemeden işleyip durur ve kalbini onunla
kaplar, sonra da “Kalbim temiz” diyerek avunmaya çalışır! Özellikle zamanımızda
bir hayat modeli olup çıkan veya hayatın akışı içinde tekrarlana tekrarlana
umursanmaz hale gelen manevî kirler hiç de küçümsenecek seviyede değildir.
Sadece gazete sayfalarından yahut televizyon ekranlarından tek bir gün içinde
evimizin içine akan günahları toplayacak olsanız, acaba kaç tane kalbi
karartmaya yeter? İşin asıl ürkütücü yanı şurada ki, böyle paslar
temizlenmeksizin kalbi kapladıkça insan gittikçe duyarsızlaşıyor, hattâ
duyarsızlaşmakla da kalmayıp, tümüyle paslanmış ve mühürlenmiş kalpleri taklit
hevesine bile kapılabiliyor.
Bu dünya hayatını yaşayan bir kimsenin hiç günaha bulaşmaması
elbette ki mümkün değildir. Önemli olan, bulaşan şeyi orada öyle tutmamak,
temizleyebilmektir. Bunun için de herşeyden önce gerekli birşey vardır:
Günahın farkında olmak, büyük de olsa, küçük de olsa,
günahı günah olarak bilmek…
Bu, Rabbine karşı kula yaraşan yegâne şeydir. Günahı
ne kadar büyük olursa olsun, onun ezikliğini duyan ve Rabbinden bağışlanma
isteyen kulun Ondan mağfiret beklemeye hakkı vardır. Bundan daha küçük hatâları
umursamadan işleyen ve Rabbine karşı kusur ettiğini aklına dahi getirmeyen
kimsenin durumu ise daha vahimdir. Temizlenmediği için, böyle kusurların
birikip de kalbi iyice kaplaması pek uzun zaman almayabilir.
Çok şükür ki, Yüce Allah, kalplerin pasını silmenin
yolunu hiç de zorlaştırmıyor. Bunun için, son derece basit ve kolay bir yolu
gösteriyor bize:
Ona yönelmek, Ondan bağışlanma dilemek.
“Niçin bu kadar kolay?” diyecek olursanız eğer:
O affetmeyi sever, onun için.