ÜMİT ŞİMŞEK
HER üç âyet de bir mübarek zaman diliminden söz ediyor. Ve her üç âyet de o zaman diliminde cereyan eden önemli bir hadiseyi anlatıyor.
Bakara ile Kadir Sûresinde sözü edilen zaman diliminin Ramazan ayı ile ondaki Kadir gecesi olduğu zaten aşikâr bir şekilde belirtilmiş bulunuyor. Duhan Sûresinin âyetinde ise gecenin adı verilmediği için, onun Berat mı, yoksa Kadir gecesi mi olduğu konusunda ihtilâf edilmiştir. Yaygın görüş onun Kadir gecesi olduğu yönünde ise de, Berat gecesinde Kur’ân’ın dünya semasına indiği, Kadir gecesinde de Hz. Peygambere inmeye başladığı yolunda görüşler de vardır. Fakat konumuz itibarıyla bu birşey değiştirmiyor. Çünkü, ister Berat, ister Kadir gecesi olsun, âyet, onda Kur’ân’ın inişine dikkatleri çekiyor ve biz de bu husus üzerinde durmak istiyoruz.
Kur’ân, bu âyetlerde, bize kendisinden söz ediyor.
Bir de, onun indiği zaman diliminin değerine, feyiz ve bereketine dikkat çekiyor.
Bundan çıkan apaçık sonuç:
Bu zaman dilimleri, Kur’ân sebebiyle değer kazanmıştır.
Eğer Ramazan ayı on bir ayın sultanı ise, onda Kur’ân indiği içindir.
Eğer Kadir gecesi bin aydan hayırlı ise, onda Kur’ân indiği içindir.
Eğer Berat gecesi mübarek bir gece ise, onda Kur’ân indiği içindir.
Kur’ân’ın bu gün ve gecelerden söz etmesi de bizim dikkatlerimizi Kur’ân’a yöneltmek içindir. O gün ve gecelerin Kur’ân sebebiyle öylesine bir değer kazanması, bize bu hakikati hatırlatmak için yeterli olmalıdır.
Bu sonuç ise, bize, sadece sözü geçen gün ve geceleri değil, tüm hayatımızı nasıl değerlendireceğimiz konusunda apaçık bir ders verir.
Eğer bir gece, içinde Kur’ân’ın inmesi sebebiyle seksen seneden daha yüksek bir değer kazanıyorsa, insan hayatı bundan daha fazlasına lâyıktır. O da Kur’ân’ı karşılamak, Kur’ân’a yönelmek, Âlemlerin Rabbinden gelen bir hitaba mazhar olmak suretiyle, binlerce ömrün kazancına erişebilir, ebedî bir âlemde bu muhataplık şerefini sonsuza kadar devam ettirebilir. Nitekim Rahmân Sûresinin başındaki âyetlerde, Yüce Allah’ın, insana Kur’ân’ı öğretmek suretiyle bahşettiği değere işaret edilmekte ve üzerimizdeki bu en büyük İlâhî lütuf bize hatırlatılmaktadır.
Onun için, bu mübarek gün ve geceler, hayatımızı Kur’ân ile değerlendirme bilincini geliştireceğimiz zamanlar olmalıdır.
“Nasıl?” diye sorulacak olursa, “Akla gelen her şekilde” cevabını verebiliriz.
Şunu unutmamak gerekir ki, Kur’ân ile ilgili en küçük birşey, insan hayatında bir yer işgal etmeye, en büyük şeylerden de fazla lâyıktır.
Bu, kimimiz için bir harf öğrenmek, kimimiz için bir hatim indirmek, kimimiz için Kur’ân’dan bir hakikat dersi almak, kimimiz için Kur’ân’dan birşeyler öğretmek olabilir. Bazan bir mukabelede cüz takip ediyor, bazan Kur’ân’dan aldığımız bir dersi nasıl hayatımıza geçireceğimizi müzakere ediyor olabiliriz. Bütün bunlar, en ince ayrıntısına kadar, Yer ve Gökler Rabbinin ilminde koruma altına alınır ve bir büyük hesap günü için saklanır.
Sen hangi işte olsan, o işe dair Kur’ân’dan ne okuyacak olsan, yahut siz ne iş yapsanız, siz ona dalıp gittiğinizde Biz size şahidizdir. Ne yerde, ne de gökte, zerre ağırlığınca birşey bile Rabbinden gizli kalmaz. Bundan küçük olsun, büyük olsun, ne varsa hepsi apaçık bir kitapta yazılmıştır.[1]
Kur’ân, sadece gün ve gecelere değer kazandırmakla kalmaz. Ona yönelen gönüllerde, onunla geçen ömürlerde de nice Berat geceleri, nice Kadir geceleri doğar.
Berat gecesi, Ramazan ayı ve Kadir gecesi gibi zamanlar ise, Kur’ân’a böyle bir şuur içinde yönelmenin tam vaktidir. O zamanlar da hem Kur’ân ile değerlendirilmeli, aynı zamanda da Kur’ân ile ilişkilerimizi yeniden değerlendirmek ve Kur’ân ile meşgul olma alışkanlığını bütün bir ömre yaymak için vesile olmalıdır.
Şöyle de düşünebiliriz:
Eğer bu geceden sonra Kur’ân-ı Kerimin bizim hayatımızdaki yeri daha önceki yerinden farklı hale gelmişse, bu gece hakkımızda hayırlı ve makbul olmuş demektir.
[1] Yunus Sûresi, 10:61.