Polonyalıları nasıl bilirsiniz?



ETYEN MAHÇUPYAN

Düşünce tarihi öğrencileri Avrupa'da Türkiye'yi mukayese edecek ülke aradıklarında genellikle karşılarına Polonya çıkar. Onların da tam Avrupalı olmadıkları, milliyetçilikleri vurgulanır. Morötesi Yayınlarından çıkan küçük, ancak olağanüstü bir kitap bu kolaycı yargıların ne denli temelsiz olduğunu göstermekte.

Ümit Şimşek'in özenle, tevazuyla ve sağlam bir nesnellikle kaleme aldığı kitabın tanıtımı bir süre önce yapılmıştı. "Uçan Üniversite" başlıklı bu çalışma, bizler ile Polonyalılar arasında neredeyse hiçbir benzerliğin olmadığını ima etmekte. Hatta biraz cesur davranma pahasına onların niçin çoktan Avrupalı olduklarını, bizlerin ise niçin Avrupalı olamadığımızı ortaya koymakta...

Polonya 1772 yılıyla 1795 arasında Prusya, Rusya ve Avusturya arasında üç kez paylaşılıyor ve sonuncusunda haritadan siliniyor. 1815'te Napolyon'un "kurtarıcı" orduları sayesinde bir Varşova Dükalığı'na dönüşse de, hemen akabinde bir kez daha paylaşılmaktan kurtulamıyor. Daha sonra ortaya çıkan bütün ayaklanmalar şiddetle bastırılmakla kalmıyor; 1864 itibarıyla yoğun bir Ruslaştırma ve Almanlaştırma yaşanıyor. Polonyalıların bütün bu yaşananlara cevabı, 'toplumu köklerinden başlayarak güçlendirecek' bir eğitim faaliyetinin üretilmesi... 'Organik çalışma' adını verdikleri bu faaliyet, tüm baskılara karşın gizli ve şifreli eğitim kampanyaları yaratıyor. O kadar ki kendi kendine öğrenim bir moda halini alıyor. 1882 yılında özellikle kadınlar için bir yeraltı üniversitesi oluşuyor. 'Uçan Üniversite' hangi dersin nerede olacağının ancak birkaç saat öncesinden bilinebildiği, hocaların ve öğrencilerin kendi hayatları pahasına, hayranlık uyandıran bir azim ve sebatla yürüttükleri bir proje. Bu üniversite 1905'e kadar yaklaşık 5.000 mezun veriyor. Daha sonraki yıllarda ise 1919'a kadar senede 2.500 kişiyi bünyesine alıyor.

Birinci Dünya Savaşı, Rus, Alman ve Avusturya ordularında yaklaşık 2 milyon Polonyalının birbirlerine karşı savaşması ve yarım milyonunun kendi topraklarında ölmesi demek... Savaşta rol alan Pilsudski adlı bir general 1918'de Polonya'yı bağımsızlığına kavuşturuyor; ama bu kez de 1933'te ölümüne kadar sürecek bir diktatörlük kuruyor. 1939 Alman işgali... Almanlar, Polonya ırkını 1975'e kadar tamamen yok etme niyetlerini gizlemiyorlar. Bu koşullar altında bir 'Polonya Yeraltı Devleti' kuruluyor. Tüm bakanlıkları, bürokrasisi, mahkemeleri ile yerüstünde yaşanan zulme alternatif, ona paralel bir devlet... Bu devlet bir yandan direnişi örgütlerken, asıl gücünü eğitime ve yayıncılığa veriyor. İnsanlar toplama kamplarında bile 'sınava girecekmiş gibi ders çalışıyorlar.' Gestapo yönetimi altında, yeraltındaki ortaöğrenimde yaklaşık 2000 okul ve 100 bin öğrenci bulunuyor. Tüm okul sistemi ele alınırsa neredeyse 1,5 milyon gizli öğrenciden söz etmiş oluyoruz. Bu öğrenciler fen bilimleri yanında edebiyat, müzik ve resim tartışıyorlar...

Derken Polonya, Sovyetler tarafından 'kurtarılıyor' ve Stalinizm'in kültür katliamına mahkûm oluyor. Ama Polonyalılar uçan üniversiteyi yeniden hayata geçiriyorlar. Kendilerine sunulan resmi tarihi gülünç hale getiriyorlar... Zamanla yeraltından gelen her şey 'gerçeğin' ta kendisi oluyor. Sivil itaatsizlik siyasetin temelini oluştururken, bütün kışkırtmalara karşın Polonyalılar şiddet kullanmaktan bilinçli olarak kaçınıyorlar. Bu olağanüstü tarih insanda Polonyalı olma isteği uyandırıyor... Ümit Şimşek'in kitabını bitirdiğinizde kendimiz üzerine bir kez daha düşünmeye başlıyor ve 'gelişmişliğin' toplumsal enerjiye dayanan zihniyetsel bir hal olduğunu fark ediyorsunuz...

26 Mayıs 2003