Size ne
oluyor ki Allah’tan öyle bir büyüklük ummuyorsunuz?
Nuh, 71:13
Kur’ân-ı Kerim, bu soruyu, Hz. Nuh’un kavmine yönelttiği bir soru olarak bize aktarıyor. Fakat kendimizi de bu sorunun muhatabı olarak düşünsek hiç de yanlış bir iş yapmış olmayız ki, zaten kıssaların asıl hedefi de budur. Çünkü Allah’ın büyüklüğünü takdir etme konusundaki zaaflarımız, özellikle rahmet cihetinden bizi de böyle bir soruya muhatap edecek bir seviyede seyrediyor.
Önce bu sorunun arka planını yine Kur’an’dan öğrenelim.
Tamamı
Nuh aleyhisselâmın kıssasına ayrılmış bulunan Nuh sûresi, bu ülü’l-azim
peygamberin serencamını bize anlatırken, onun kavmini gece gündüz nasıl
kurtuluşa çağırdığını, kavminin ise ona nasıl cevap verdiğini şöyle özetlemiştir:
Nuh “Ey
kavmim,” dedi. “Ben size gönderilen apaçık bir uyarıcıyım.
“Allah’a
kulluk edin, Ondan sakının, bana itaat edin.
“Tâ ki
Allah da bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve belirlenmiş bir vakte kadar sizi
geciktirsin. Allah’ın takdir ettiği ecel gelecek olursa asla ertelenmez. Keşke
bunu bilseniz.”
Nuh “Yâ
Rabbi,” dedi. “Kavmimi gece gündüz imana çağırdım.
“Fakat ben
çağırdıkça onlar daha da çok kaçtılar.
“Senin
bağışlaman için onları her çağırışımda kulaklarını tıkadılar, elbiselerine
büründüler, inat ettiler, kibirlendikçe kibirlendiler.
“Derken
onları açıkça davet ettim.
“Sonra hem
açıkça, hem de gizliden gizliye çağırdım.
“Onlara
dedim ki: Rabbinizden af dileyin; çünkü O çok bağışlayıcıdır.
“Tâ ki
üzerinize bol bol yağmur yağdırsın.
“Size mal
ve evlât nasip etsin, bağlar yeşertsin, ırmaklar akıtsın.
“Size ne
oluyor ki Allah’tan öyle bir büyüklük ummuyorsunuz?[1]
Bu
çağrıları Nuh aleyhisselâmın ne kadar süreyle tekrarladığını bilemiyoruz. Ama
bir başka âyet onun kavmi içinde 950 sene kaldığını bildirdiğine göre,[2]
onların iman etmeyeceklerinin kesinleşmesine kadar yüzyıllar boyunca bu davetin
her türlü şekillerde yapılmış olduğu ve yüzyıllar boyunca inkârdan başka bir
cevap almadığı ortaya çıkmaktadır.
İşte
asırlar boyu tekrarlanan bu çağrılarda Nuh aleyhisselâm kavmine Allah’ın
rahmetini müjdeliyor. Asırlarca süren isyanlarının silineceğini, bütün
günahlarının bağışlanacağını ve üzerlerine gökten ve yerden rahmet ve
bereketlerin yağacağını haber veriyor. Ve sonra da soruyor:
“Size
ne oluyor ki Allah’tan böyle bir büyüklük ummuyorsunuz?”
Burada
“büyüklük” olarak tercüme edilen kelimenin “vakar” olduğunu hatırlatmadan
geçmeyelim. Bu kelime, esas itibarıyla, Türkçemizde de kullanıldığı gibi,
“ağırbaşlılık, büyüklük” anlamını ifade etmektedir. Ufak tefek kusurlara
aldırış etmemek, büyük suçları da hemen cezalandırmamak, kendisine karşı suçlu
durumda olan kimselere ise bağışlama ve ihsanda bulunma büyüklüğünü göstermek,
burada kastedilen anlamlar arasındadır ve bütün bunlar, Allah’ın büyüklüğü
cümlesinden işlerdir. Bu durumda şöyle bir sonuç ortaya çıkar:
Allah’ın
meselâ kudretinin büyüklüğünü kabul etmemek küfür, yani inkâr anlamına geldiği
gibi, rahmetinin, af ve mağfiretinin büyüklüğünü kabul etmemek de doğrudan
doğruya inkâr anlamını taşıyacaktır. Çünkü Allah’ın büyüklüğü, bütün
sıfatlarıyla birlikte sonsuzdur; diğer bütün sıfatları gibi rahmeti de
sonsuzdur. Bu itibarla Kur’an, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyi küfür, yani
inkâr olarak nitelemiştir:
Oğullarım,
gidin Yusuf’u ve kardeşini araştırın. Sakın Allah’ın rahmetinden ümidinizi
kesmeyin; zira kâfirler güruhundan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez.[3]
İbrahim
“Sapkınlardan başka kim Rabbinin rahmetinden ümit keser?” dedi.[4]
De ki: Ey
nefisleri aleyhine haddini aşmış olan
kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün
günahları bağışlar. Hiç kuşkusuz, O çok
bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.[5]
Nuh
aleyhisselâm, inkârda ısrar eden kavmine geçmiş nimetleri hatırlatarak onların
kaynağı olan İlâhî kudret ve rahmeti gösteriyor:
Oysa O sizi
halden hale geçirerek yarattı.
Hem
görmediniz mi, yedi göğü birbiriyle uyum içinde nasıl yaratmış?
Ayı
göklerde bir nur, Güneşi de bir kandil yapmış.
Sizi de
Allah yerden bitki gibi bitirdi.
Sonra oraya
geri gönderecek, sonra bir daha çıkaracak.
Yeryüzünü
de Allah önünüze yaydı:
Geniş
yollarda gidin diye.[6]
Mesaj
açıktır:
Yeryüzünü
yaratıp size ve üzerindeki canlılara bir ev yapmak, o evin tavanına Ay gibi bir
kandili, Güneş gibi hayat kaynağı bir lambayı yerleştirmek size bağ ve bahçeler
vermekten çok daha büyük bir iştir. Ve Allah size bütün bunları bağışlamıştır.
Bu kadar inkâr ve zulmünüze rağmen yine de bağışlamaya devam etmektedir.
Bunu
yapan, elbette size vaad ettiği şeyleri de vermeye kadirdir. Siz yeter ki,
Ondan başkasına kulluk etmeyin; O size daha çok daha büyük nimetlerini, hattâ
ebedî Cennet nimetlerini de bağışlar. Bu, Onun kudretine ağır gelmez.
Ama
“Evet, Allah böylesine büyük lütufları yapabilir, ama bu kadar kötülükleri
işleyen kimselere de Allah bu kadar büyük lütufları yapar mı?” diyecek
olursanız, bu da Onun büyüklüğündendir. Onun için, Nuh aleyhisselâm kavminin
vicdanlarını şöyle bir sualle harekete geçirmeye çalışmıştır:
Size ne
oluyor ki Allah’tan öyle bir büyüklük ummuyorsunuz?
Büyük
Peygamberin bu sözü, asırlar öncesinden bizim vicdanlarımızda da yankılanması
gereken bir sözdür. Çünkü Allah’ın büyüklüğünü kudret ve hakimiyetinde kabul
ediyor olsak da, rahmetinin, kereminin, lütuf ve ihsanlarında kabul etmek
bazılarımıza o kadar kolay gelmiyor. Veya en azından Allah’ın böyle bir
büyüklüğü biz sıradan insanlara aracısız bir şekilde göstereceğini bir iman
esası olarak kabullenmekte zorlanabiliyoruz.
Özetle:
·
Allah’ın büyüklüğü sadece Onun kudret ve hakimiyetini değil,
aynı zamanda Onun rahmet, muhabbet, af, mağfiret, kerem gibi sair sıfatlarını
da içine alan bir büyüklüktür.
·
Kur’ân-ı Kerim daha ilk âyetlerinde Allah’ı tanıtırken Onun
bütün âlemleri kuşatan rububiyetiyle beraber, üstelik daha da vurgulu şekilde,
rahmet sıfatlarını zikretmiş ve bu sıfatlarını bütün sûrelerinin başında
zikrettiği gibi, bize de bütün işlerimizin başında hatırlamamızı öğretmiştir.
·
Sırtımızda ne kadar ağır günah yükü bulunursa bulunsun, hiçbir
zaman unutmayacağımız bir gerçek şudur: O kadar yükle İlâhî rahmetin kapısını
çaldığımız zaman bize günahımız sorulmayacak, kimbilir kaçıncı defa bu kapıyı çalıyor
olmamız başımıza kakılmayacak, “Yine mi sen?” denmeyecek, tövbemizi kaç defa
bozduğumuz sorulmayacaktır. Bilâkis, o kapı, her birimizin değerli bir misafir
olarak İlâhî rahmetin armağanlarıyla ikramlara erişeceği bir kerem kapısıdır.
Allah’tan böyle bir büyüklüğü ummak, Nuh aleyhisselâmın diliyle Kur’ân’ın bize
verdiği çok önemli bir Tevhid dersidir.
·
Allah’ın büyüklüğüyle kullar hiçbir zaman boy ölçüşemez, fakat
o sonsuz büyüklükten bazı parıltıları yansıtabilir. Allah’ın kullarına karşı
bizim de kendi çapımızda “büyüklük” göstermemiz bizden beklenir. İnsanların
kusurlarına karşı bağışlayıcı olmak, onları görmezden gelmek, başa kakmamak da
bir mü’min olarak bizden beklenen ve bize yakışan davranışlardandır.