İSMAİL L. ÇAKAN
وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ
شَعَائِرِ اللَّهِ لَكُمْ فِيهَا خَيْرٌ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ
عَلَيْهَا صَوَافَّ فَإِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا
الْقَانِعَ وَالْمُعْتَرَّ كَذَلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Biz, o deve ve sığırları da size Allah’ın nişânelerinden
kıldık. Onlarda sizin için pek çok hayır/fayda vardır. Kurban edilmek
için sıraya dizildiklerinde onların üzerine Allah’ın adını anın. Usûlüne uygun
olarak kesildiklerinde etlerinden hem siz yiyin, hem kanaat gösterip ihtiyacını
gizleyene ve hem de gizlemeyip isteyene yedirin. İşte böylece şükredesiniz diye
Biz onları sizin hizmet ve istifâdenize verdik. [1]
***
"İri yapılı" demek olan
"büdn" kelimesinin kapsamına develer ile develer gibi yedi
kişiye kadar ortaklaşa kurban edilebilen sığırlar girmektedir. Dilimizde her
iki cinsi kapsamak üzere "büyükbaş hayvan" tanımı kullanılmaktadır.
Şeâir, şeâirullah; "Allah'a
kulluk vesileleri, simgeleri, nişâneleri, işaretleri" demektir. Âyet-i
kerime Allah'a kulluk vesilesi kılınmış olan kurbanlıklarda müminler için pek
çok hayır/fayda bulunduğuna özellikle dikkat çekmektedir. Bu vurgulamada,
Allah'a ibâdet vesilesi olan her şeyde -emredildiği gibi yerine getirilmesi
halinde- onu uygulayanlar için mutlaka yarar bulunduğu gerçeği öne çıkarılmış
ve netice itibariyle "kulluk, kullar için hayır vesilesidir"
buyrulmuş olmaktadır.
Şeâirullah'tan olan kurbanlıklardaki
"pek çok hayır", sonraki cümlelerde şöylece açıklanmaktadır:
Keserken Allah'ın adını anmak/zikretmek,
nimeti vereni hatırlayıp kulluk bilincini canlı tutmak,
Etlerinden yiyip yararlanmak,
İsteyen ve istemeyen fakir-fukarâya yedirmek,
onları doyurmak, dualarını almak, faydayı topluma yaymak,
Böylece söylem ve eylem olarak şükretmek.[4]
Âyet-i kerime kurban kesilirken ilk
yapılacak işin "Allah'ın adını anmak" olduğunu bildirmektedir.
Bu, İslâm'da kurbanın ancak Allah adına kesilebileceğini, başka kişi ve
nesneler adına kurban kesilemeyeceğini göstermektedir.
Kurban etinin üçe ayrılacağı görüşünde
olan âlimlerin Kur'an'dan delili bu âyettir. Üçte birini kurban sahibi yer,
üçte birini dost ve akrabalarına hediye eder, üçte birini de fakirlere dağıtır.[5]
Nitekim Resûl‑i Ekrem sallellahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle
buyurmuştur: “Bir kısmını yiyin, bir kısmını saklayın, bir kısmını da sadaka
olarak verin.”[6] Bu
hadis-i şerif, kurbanlıklardaki bireysel
ve toplumsal hayrın anlatımıdır. Bu da "nimete şükür, nimetin cinsinden
olur" fehvasınca kurban kesecek imkana sahip olanlar için kurbandaki
hayrın şükür kısmının yerine getirilmesi demek olup eldeki nimetin artmasına vesiledir.
"Kim Allah’ın belirlediği kulluk
simgelerine (şeâir) saygı gösterirse bu, kalplerin Allah’a yönelik olan
saygısından kaynaklanır"[7]
âyet-i kerimesi de kurbanlıklardaki hayr'ın Allah saygısı merkezli olduğunu
göstermektedir. Nitekim açıklamakta olduğumuz âyet-i kerimeden sonraki âyette
de açıkça "Kurbanların ne etleri Allah'a ulaşır ne de kanları; O'na
ulaşacak olan sadece sizin Allah saygınızdır"[8]
buyrulmakta, kurban vecibesindeki asıl hayrın Allah'a duyulan saygı yani
takvâ olduğu bildirilmektedir.
Bilindiği gibi Hac ibadeti, ihrama girmek,
tavaf ve sa’y yapmak, şeytan taşlamak, kurban kesmek gibi şeâir, kulluk simgeleri
ve işaretleri ile doludur.
"Safâ
ile Merve Allah’ın hac için koyduğu işâretlerdendir”[9] âyeti
bu simgelerden Safa ile Merve tepeleri arasında yapılan sa'y'in delilidir. İhram,
tavaf ve kurban ile ilgili de âyetler bulunmaktadır. Resulullah sallellahu
aleyhi ve sellem Efendimiz, Vedâ haccında hac ibadetinin nasıl yapılması
gerektiğini tüm detayları ile uygulamalı olarak göstermiştir. Yani hac
ibâdetine ait menâsikin uygulama delili sünnet-i seniyyedir. Bu sebeple meselâ şeytan taşlamaya "Kur'anda
yok" diye -Allah'a kulluk simgelerinden olmasına rağmen- karşı çıkıp
uygulamamak, Sünnet-i seniyeyi dikkate almamak, akıllıca davranmamak ve dolayısıyla
da "pek çok hayır"dan mahrum kalmak demektir.
Nitekim dinimizin şeâirinden olan Ezan-ı
Muhammedi ile ilgili âyette[10]
şeâire karşı gerekli itina ve saygıyı göstermeyip tepkisel tavırlar sergileyenler
hakkında şöyle buyrulmaktadır: "Namaz kılmak için ezan okuduğunuzda,
onu alay ve eğlence konusu yaparlar; çünkü onlar akılları ermeyen bir
topluluktur."[11]
Görüldüğü gibi bu âyet-i kerimede, Ezan
sesinden rahatsızlık duyanlar "akılları ermeyen kimseler" diye
tanımlanmaktadır. Bir hadis-i şerifte de ezan okunmaya başlanınca Şeytan'ın Ezan sesini
duymayacağı yere kadar yellenerek kaçtığı bildirilmektedir.[12]
Bu iki tavır ve sahipleri arasında şeâirden duyulan rahatsızlık konusunda garip
bir benzerliğin ve paylaşımın varlığı dikkat çekmektedir. Öte yandan Ezân'ın mânası
kadar mebnâsı (lafızları) da önemlidir. Buna rağmen, değişik gerekçe ve
düşüncelerle ezanın başka dillere çevrilerek okunmasını istemek de özelde
Ezan'dan ve ezan sesinden, genelde şeâir-i İslâm'dan duyulan rahatsızlığı
yansıtmaktadır.
Aynı şekilde hayvanseverlik adına yapmacık
bir acıma duygusuna kapılıp yılda bir kez gerçekleşen Kurban vecibesine karşı
çıkan, yüreğinin dayanmadığını söyleyen fakat değişik vesilelerle etli
ziyafetler çeken veya kutlamalar yapmakta herhangi bir sakınca görmeyen
kimselerin bu halleri de onların şeâire duyulması gerekli saygıdan yoksun,
söylem-eylem tutarsızlığı ve çifte standart içinde olduklarını göstermektedir.
Buna rağmen Kurban vecibesinin yerine
getirilmesine karşı çıkılmasına, kurban kesen kimi müslümanların gerekli şer'î,
insânî ve içtimâî özeni göstermemeleri ve zorunlu hijyen tedbirlerini
almamaları sebep olarak gösterilebiliyorsa, bunun sorumluluğu dikkatsiz
davrananlara aittir. "Kaş yapayım derken göz çıkarmak" anlamına gelen
böyle bir iddia ve ithama muhatap olmamak, meydan vermemek, kurban kesen birey,
kurum ve kuruluşların şeâire saygı bilinci ve uygulaması ile ilgilidir..
Böylece
âyet-i kerimedeki "
لَكُمْ فِيهَا خَيْرٌ= şeâirde sizin için
pek çok hayır vardır" uyarı ve müjdesinin mümin ve
müttaki bireyler ve müslüman toplumlar için ne kadar özellikli, detaylı ve önemli olduğu anlaşılmış olmaktadır.
[1] el-Hac (22), 36
[2] el-Hac (22), 32
[3] el-Hac (22), 34
[4]
Bu hayırlar,
küçükbaş kurbanlık hayvanlarda da bulunmaktadır. Küçükbaş kurban kesen müminler
de aynı işlemleri yaparlar. Şu farkla ki küçükbaş kurbanlar tek kişiliktir, ortaklaşa
kesilmez.
[5] İbni
Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-azîm, X, 68
[6] Müslim,
Edâhî 28
[7] el-Hac (22), 32
[8] el-Hac (22), 37
[9] el-Bakara
(2), 158). Câhiliye devrinde Kâbe ziyaret edilirken Safâ ile
Merve arasında koşulurdu. İslâmiyet geldikten sonra, Müslümanlar orada koşmanın
bir Câhiliye âdeti olduğunu düşünerek çekingen davrandılar. Böylesi bir
çekingenliğin yerinde olmadığını bildirmek üzere bu âyet indi (Buhârî,
Hac 80) ve bu sa'y geleneğinin Hz. İbrâhim’den beri devam
ettiğini öğretti.
[10]
el-Mâide
(5), 58
[11] el-Mâide (5), 58
[12] Bilgi için bk.
Buhârî, Ezân 4, Amel fis’-salât 18, Sehv 6, Bed’ü’l-halk 11; Müslim, Salât 19,
Mesâcid 83