Baharın gelişini yeryüzünde bize müjdeleyen en ünlü haberci ise kardelendir. Kardelen bu haberi nereden alır; bu bildiğimiz birşey değildir. Fakat zamanını hiç şaşırmaz kardelen. Günü geldiğinde, uyanır ve topraktan yukarı başını uzatır. Artık içinde birşeyler kaynayıp durmaktadır; güneşin sıcaklığından önce karları o eritmeye başlar. O ısındıkça karlar ona yol verir. Füze kapsülü gibidir başı; atmosfer katmanlarını geçercesine kar tabakaları içinden geçer ve gün yüzüne doğru ilerler. Kardelen “Allah namına” dedi mi, onun önünde karlar, Mûsâ’nın önündeki deniz gibidir. Çok geçmeden karların üzerine çıkar, orada güneşe kavuşur. Ondan sonrası bir tebessüm alışverişidir.
Güneş güler.
Kardelen cevap verir.
Kardelen güler.
Güneş cevap verir.
Dünya iki tebessüm arasında nefes alıp verir.
Bahar koroları inceden inceye zikre başlar.
Onların sadâları, fecrin ilk ışıkları gibi yayılır ovalara, dağlara.
Dünya iki tebessüm arasında onları dinler.
Kardelen “Rahmân namına” der, kapsül açılır. Açılan kapsülden bembeyaz minik dudaklar belirir. Bu esnada başı yere doğru eğilmiştir mahcup ve mütevazi kardelenin.
Güneş güler. Minik beyaz dudaklar dile gelir. Güneşin tebessümünde okunan Esmâ, yere dönük minik dudaklardan fasih bir şekilde işitilir. İki tebessüm ve iki zikir arasında bahar korolarının coşkusu artmaya başlar. İnce ince dereler, narin çimenler, derken dallarda tomurcuklar birer birer koroya katılır. Sesler renklenir ve gürleşir.
Çok geçmeden çağrılar ulaşır kovanlara, yuvalara. Işığı gören gelir, kokuyu alan gelir. Her bir çiçeğin açışı, oraya doluşacak böcekler için bir davetiye demektir. Nasıl haberleşirler, pek bilinmez. Ama buluşmanın vaktini de kimse geçirmez. Çiçekler açar, böcekler uçar. Baharın belirtileri bir başladı mı, artık her gün ve her saat ayrı bir kafilenin haşir meydanına çıkma vaktidir.
Bahar mevsiminin her ânında mucizeler peş peşe fışkırır toprağın her karışından. Her bir mucize, inanan insan için bir ziyafet demektir; gözü ve gönlü her taraftan Esmâ tecellîleriyle kuşatılır. Kâinatın başka bir yerinde görülmeyen şeyler, bir bahar gününde, dünyanın herhangi bir bahçesinde seyredilir. Yirmi Üçüncü Lem’anın sonlarında denildiği gibi, her baharda, kâinattan daha sanatlı ve hikmetli, canlı bir kâinat yeryüzünde yaratılır.
Bahar mevsimi, Yer ve Gökler Rabbinin rahmet eserlerini sergilediği mevsimdir. O sergiler burada, bu gezegende açılır. Melekler, kâinattaki en muhteşem Esmâ tecellîlerini seyretmek için buraya doluşur.
Bir kardelen işte böyle bir mevsimin habercisidir. Ve kış mevsiminin son günleri, işte böylesine önemli gelişmelere gebe olan günlerdir.
Çünkü Âlemlerin Rabbi, “Gidin, kullarıma rahmetimi müjdeleyin” buyurmuştur.
O müjdeyi vermek için güneş ve kardelen birbiriyle yarışır. İkisi, bahara yakın günlerden birinin sabahında, karlar üstünde buluşur.
Sonra, kâinattan daha hikmetli ve sanatlı, canlı bir kâinatın yaratılışı başlar insanın gözü önünde.
O yaratılışı bütün aşamaları ve bütün ayrıntılarıyla seyretmek, anlamak, yorumlamak ve her ânının hazzını doyasıya yaşamak için ne gerekiyorsa, hepsi insanda vardır. Zaten onun bu dünya üzerinde bulunuşuna sebep de böyle bir seyir ve temâşâdan başka birşey değildir.
Fakat insanların, her zaman olduğu gibi, bahar mevsiminde de işleri başlarından aşkındır. Onun için, bir kâinat yaratılışını seyredecek kadar vakti olan pek az adam bulunur bu gezegen üzerinde.