Risale-i Nur tefekkürünü akim bırakan bir teşebbüs


-2-

Bir Risale-i Nur talebesi, başkalarından farklı bir yerden kâinata bakar.

O muhteşem bir sanat galerisindedir.

Âlemlerin Rabbi, gökleri ve yeri benzersiz sanat eserleriyle süslemiş, sonra insanı kendisine anlayışlı bir muhatap olarak seçmiş ve buraya göndermiştir.

Risale-i Nur’un her bahsi, her sayfası, her satırı, bu şuuru insan ruhunun derinliklerine kadar yerleştirir.

Onun için, bir Risale-i Nur talebesi, kâinatta nereye bakacak olsa, orada “masnû”lar görür.

O masnû’da bir intizam, bir mizan müşahede eder.

O intizamın arkasında bir tanzim, o mizanın arkasında bir tevzin fiilini bulur.

O fiillerden de Hakîm ve Âdil bir Sâni’in varlığına intikal eder.

Bu kadarla da kalmaz.

O masnû’u dikkatle incelediği zaman, onda hüsün, ziynet, suret, şekil, lütuf, nimet, rızık, merhamet, muhabbet gibi daha nice hakikatlerle karşılaşır.

Bu hakikatlerden tahsin, tezyin, tasvir, takdir, ikram, in’âm, terzik, terahhum, teveddüd, tahannün gibi fiillere geçer.

Bu fiillerden de Müzeyyin, Musavvir, Mukaddir, Kerîm, Mün’im, Rezzak, Rahîm, Vedûd, Hannân gibi Esmâya intikal eder.

Şimdi birisi çıksa, bu kelimelerden bir tanesini değiştirecek olsa, bir mantık silsilesini en can alıcı yerinden koparmış olmayacak mıdır? Meselâ “hüsün” değiştiğinde “tahsin”e nasıl varılacak, “tahsin” kaybolursa “Muhsin”e nasıl intikal olunacaktır?

Tek bir cümleyi kendi başına ele alacak olursanız, onda birkaç kelimeyi değiştirmekle bu kayıpları bu seviyede fark etmeyebilirsiniz. Katliâmı gerçek boyutlarıyla görebilmek için, o cümlenin, son derece girift bir tefekkür sisteminin bir parçası olduğunu ve ihtilâtlarının bütün sisteme yayıldığını dikkate almak gerekecektir.

Şunu da eklemeden geçmeyelim: Risale-i Nur’un kelimelerini aynen muhafaza etmek dahi kendi onun tefekkür sistemini bütünüyle kavramakta yeterli olmayabilir. Kelimeler ve kavramlar arasındaki akrabalıkları bir çırpıda görmek ve bunların birinden diğerlerine rahatlıkla intikal edebilmek için en verimli yol, eserleri Osmanlıca hattından okumaktır.

Hal böyle iken, Latin alfabesinin verdiği hasarın üzerine bir de kavram katliâmını eklemek suretiyle Risale-i Nur’u “sadeleştirmeye” teşebbüs edecek olan kimsenin yaptığı iş, elinde satırla beyin ameliyatı yapmaya kalkan bir kasabın marifetinden çok farklı sonuç vermeyecektir.

– Ümit Şimşek