Sineği bir kuş olarak gördüğümüz zaman, üzerindeki anlamlar da birer birer açığa çıkmaya başlar. Ve karşımızda bir hayranlıkla seyredilecek bir mucizeler paketi beliriverir.
ÜMİT ŞİMŞEK
YUNUS EMRE bir sineğin kanadını kırk kağnıya yüklemiş, kırkı da çekememiş. Şimdi kağnıların yerini otomobiller aldı, ama sinek kanadı yenilmezliğini hâlâ koruyor. Bir sineğin vücudunda 12 bin devirli motor halinde çalışan o incecik şeffaf kanatların gördüğü işi otomobiller de kendi boylarına uygun şekilde görebilselerdi, İstanbul-Ankara arası karayoluyla 6 dakikaya inerdi!
Sinek, saniyede 200 defa kanat çırpar, acelesi yoksa saatte 7,5 kilometre hızla uçar. Bu, kendi boyuna nispet edildiğinde, bir otomobil için saatte 5 bin kilometre hız demektir. Sinek, uçmak için sıçramaya bile ihtiyaç duymaz. Kanatlar harekete geçer geçmez havada ve istediği yöne doğru harekettedir.
Kanatların arkasına yerleştirilmiş iki tane “halter,” modern uçaklardaki en gelişmiş jiroskoplardan mükemmel şekilde hesap ve ayarlamalar yaparak sineğin dengesini sağlar. Bir de bakarsınız ki, gözünüzün önünde bu küçük uçaklar konduğu gibi kalkıyor, kalktığı gibi konuyor, pike yapıyor, yön değiştiriyor, dalışlar yapıyor, gözle takip edilemeyecek manevraları sessiz sadâsız gerçekleştirerek filolar halinde odanızı hava gösterileriyle şenlendiriyor.
Onu uçağa benzetmek, aslında sinek için haksızlıktır. Gerçi ona tam karşıdan baktığınızda, mütevazi duruşunun altında bir F-16 heybetinin yattığını açıkça görürsünüz. Fakat diğer bütün becerileri bir yana, temizlik için özel şekilde düzenlenmiş tüylerle kaplı arka ayaklarıyla tâ kanatlarının üs-tüne kadar uzanıp boydan boya süpürmesi bile, “Bende bir savaş uçağından çok daha fazlası var” demiyor mu? Bir F-16'nın sinekle yarış edebilmesi için, önce iniş takımlarıyla sırtını kaşıması gerekir!
Tavanda baş aşağı durmak, kaygan camın üzerinde dikine yürümek de, insan medeniyetinin harikalarıyla alay edercesine bir sineğin hergün binlerce defa tekrarladığı işlerdendir. Bu becerinin altında, sineğin herbir pençesine yerleştirilmiş bezlerden salgılanan sıvıdaki yüzey gerilimi hesaplarının mükemmelliği vardır. Ama gören kim? Güneşin yedi rengiyle parıl parıl parlayan sinek kanadındaki muhteşem sadeliğin altında da atmosferin bütün özelliklerinin ve çekim kuvvetinin hesabı yatar. Ama düşünen kim? Karşımızda başını elleri arasına alıp temizlerken yaylı bir parçanın hareketi gibi eğilip geri gelen o minik kafadaki dört bin tane petek göz, güneş ışığı altında renk renk desenler çizerken, herşeyi gören, herşeyi işiten, herşeyi bilen ve dilediğini dilediği gibi yapan bir Sanatkârı anlatır. Ama seyreden kim? En küçük bir hava akımını dahi hissedecek, tehlikeleri haber verecek ve kokusuyla rızkının yerini bildirecek şekilde tanzim edilen kısacık iki antenin sinek kafasındaki mevcudiyetini ise belki çoğumuz bilmeyiz bile.
***
HER BİR SİNEK, Âlemlerin Rabbinin birçok ismini bize tarif eden bir minik kuştur. Onu bir kuş olarak gördüğümüz zaman, üzerindeki anlamlar da birer birer açığa çıkmaya başlar. Gerçekte, bu muhteşem sanat eserini bu kadar bolluğuna rağmen gözümüzden saklayan şey, ufkumuza kapkara bir bulut gibi çökmüş ülfet perdesinden başka birşey değildir. O perdeyi bir yırtabilsek, hergün karada ve havada ücretsiz olarak sergiledikleri gösterileriyle, aralıksız faaliyetleriyle ve durup durup abdest alışlarıyla bu minik kuşların bize neler anlatmak istediğini çözmekte güçlük çekmeyiz.
Sineğin verdiği rahatsızlıktan sakın yakınmaya kalkmayın. Eğer Yaratan ona da karıncalara verdiği kesici çeneyi yahut yaban arısına verdiği iğneyi verseydi, belki bir parça şikâyete hakkınız olurdu. Fakat sineğin silâhı yoktur; ağzı ise sadece öpmeye ve okşamaya elverişli şekilde yaratılmıştır. Bu minik kuşların elinizi öpmesinden usanıp da haşere ilaçlan gibi ilkel yollarla onu mağlûp düşürmeye ise hiç heveslenmeyin. Muhal farz, yeryüzündeki bütün sinekleri yok etmeyi basarsanız, herbir kıt’ada gözünüzden kaçmış birer tane dişi sineğin normal üreme hızı, yedi ay sonra dünyanın bütün karalarını yedi metre yüksekliğinde sinekten bir yorganla kaplamaya yeterdi! Haşere ilâçlarıyla belki atmosferi delebilirsiniz, ama sineği asla ortadan kaldıramazsınız. Dünyada başka hiçbir canlıya yer bırakmayacak bir üreme potansiyeline sahip olan o minik kuş, yine karşınızda o Fantom heybetiyle durur ve kendisini belli bir nüfusta tutan kuvvetin sizde olmadığını ilân ederek, Allah’ın âyetini hal diliyle size tercüme eder:
“Ey insanlar! Evrim, tesadüf, tabiat, sebepler diye gevelemeyi bırakın. Sizin bel bağladığınız şeylerin hepsi toplansa benim benzerimi yaratamazlar. Ben onlardan birşey kapsam onu da geri alamazlar. Onlar da, siz de, sizin yaptıklarınız da acizliğinizle baş başa kalırsınız, o kadar.”
İşte sineğin verdiği ders bu. İster dinleyin, ister dinlemeyin. Yine de onlar uçmalarında ve yürümelerinde, hareketlerinde ve durmalarında sayısız dillerle Âlemlerin Rabbini tesbih etmeye devam ediyorlar.