Kadın eve hapsedilir mi?




KENAN DEMİRTAŞ

- IV –

Muhammed Gazalî’nin en çok yakındığı davranışlardan birisi de, bir âyet veya hadisin tek başına ele alınarak, İslâmın o konudaki genel tutumunu dikkate almaksızın yapılan katı yorumlar. Kadınların evlerinde hapsedilmesi şeklindeki anlayış da bu yorumlar arasında yer alıyor. Muhammed Gazalî, bu konuda şu hadisin delil olarak gösterildiğine değiniyor:

“Ebû Dâvud, Tirmizî, İbni Sa’d ve Beyhakî, Resulullah (s.a.v.) eşlerinin Abdrullah bin Ümmi Mektum’u görmelerini hoş karşılamadığını, Abdullah’ın âmâ olduğunu söyleyerek itiraz ettiklerini, onlara ‘Siz de âmâ mısınız?’ buyurduğunu rivayet etmişlerdir.”

Gazalî, bu hadisin, kadının toplum hayatından soyutlanmasını netice verecek şekilde yorumlanmasını yanlış buluyor:

“Hadis âlimleri, bu hadisin mânâsı üzerinde çeşitli görüşler serd etmişlerdir. Kadının vazifesini anlatırken bu hadisi öne sürmek, Sünneti bilmemek demektir. Hayat tarzını ve toplum ile ittisalini anlatırken bu hadisi zikretmek, Sünneti bilmemek demektir. Niçin bu konuda Buharî’nin daha sahih, daha ince rivayet ettiği hadisleri zikretmeyiz?

“Buharî ‘Kadınların Savaşa Çıkması ve Erkeklerle Birlikte Savaşması Bahsi’ diye hususî bir bölüm tesbit etmiştir. Yine Buharî ‘Kadının Denizde Savaşa Çıkması Bahsi’ diye bir başlık zikretmiştir. Ayrıca Buharî’de yine ‘Kadınların Savaşta Erkeklere Su Taşımaları Bahsi,’ ‘Kadınların Savaşta Yaralıları Tedavisi Bahsi’ gibi bahisler var. Buralarda kadınlar hakkında hadisler naklediliyor.




“Farz edelim ki, Buharî bu sahih hadisleri rivayet etmedi. ‘Siz de âmâ mısınız?’ hadisi topluma tatbik edilip kadınlar böylece evlerinde kalıp ebediyen bu hapisten çıkamayacaklar mıydı? Kur’ân’da böylesine bir hükmün varlığı bilinmemektedir. Aksine, Kur’an bu hükmü fuhuş irtikâb eden kadınlara ceza olarak vermektedir:

“ ‘Zina yapan kadınlarınıza karşı içinizden dört şahit getirin. Şahitlik yaparlarsa, ölüm onları alıncaya veya Allah onlara bir yol açıncaya kadar onları evlerinde tutun.’”[1]

Zina eden kadınlara uygulanacak bir cezanın, eksik bakış açısı ve yanlış yorumlama yüzünden iffetli kadınları kapsayan bir uygulama halini almış olması, Muhammed Gazalî’nin yakındığı konulardan sadece bir tanesi. Gazalî, eserinin bir başka yerinde, bu tür yaklaşımların, âyet ve hadislerin ruhuna ne derece uzak düştüğünü çarpıcı bir misalle açıklıyor:

“Müslümanlar Hudeybiye sulhünden sonra hicret eden Müslüman kadınları müşrik kocalarına vermekten imtinâ ettiler. Çünkü ya bu antlaşmanın sadece erkekleri kapsadığı şeklinde anladıkları için, yahut da Müslüman olan kadınlar işkence ve hakaretlere tahammül edemeyecekleri için bu yolu takip etmişlerdir. Çünkü onlar Ebû Cendel ve Ebû Buseyr gibi kaçıp mücadele edemezlerdi. Sebep ne olursa olsun, Müslümanların Müslüman kadınları müşriklere geri vermeleri Kur’ân’ın emriyle yasaklanmıştır. Kur’ân Müslümanlara bu kadınların müşrik kocalarına, İslâma girmeyi kabul etmedikleri takdirde, başka bir evlilik yapmak için kendilerine bir miktar karşılık vermelerini emretmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“ ‘Ey iman edenler! Mü’min olduklarını söyleyen kadınlar size muhacir olarak geldikleri zaman onları imtihan edin. Onların imanlarını Allah daha iyi bilir. Mü’min olduklarını öğrendiğiniz zaman da onları kâfirlere iade etmeyin. Çünkü ne mü’min kadınlar kâfirlere helâldir, ne de kâfir erkekler mü’minlere.’[2]

“Bu âyet, ihtivâ ettiği ahkâmın yanı sıra, kadının düşünce özgürlüğüne ve saygın bir yerinin olduğuna işaret etmektedir.

“Bu olay bugün olsaydı birçok Müslüman sorardı: Kim imtihan edecek? Kadın mı, erkek mi? Erkek imtihan edecekse genç mi olmalı, ihtiyar mı? Kadın bir perde arkasından mı imtihan edilecek, yoksa doğrudan doğruya, yüz yüze mi?”[3]

[Devamı var]

[1] Muhammed Gazalî, Fıkhu’s-Sîre, s. 50-52.

[2] Mümtehine sûresi, 60:10.

[3] Muhammed Gazalî, Fıkhu’s-Sîre, s. 368-369.