Risalelerin metnine müdahale yetkisini kim nereden alıyor?

 

Risale-i Nur sadeleştirilmeli mi? Yahut sadeleştirilebilir mi?

Şimdiye kadar bu soruyu “esas”yönüyle ele aldık.

Fakat konunun, esastan da önce,“usul” yönü var:

Bu sorunun kesin cevabını verecek en yetkili isim kim olabilir?

Hiç şüphesiz, eserin sahibi.

Eğer Risale-i Nur Müellifi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin bu konudaki görüşü belli ise, bizim veya başkalarının bu görüşten başka yönde söyleyeceği sözün bir değeri kalmaz.

Risale-i Nur Müellifinin görüşü ise bellidir. Eserler üzerinde kalem oynatılmasına müsaade etmediğine dair yazılı ifadelerinden başka, hizmetinde bulunan talebelerinin ondan naklettiği sözler, Bedüzzaman’ın böyle birşeye asla razı olmadığını, hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak bir kesinlikle ortaya koymaktadır:

Bediüzzaman’ın hizmetkârları arasında, onun eserlerinde sadeleştirmeye müsamaha ile baktığını söyleyen tek bir kişi bile yoktur; buna rızası olmadığını gösteren vak’alar ise pek çok talebesi tarafından icmâ’ halinde nakledilmektedir.

Eser sahibinin tavrı bu kadar açık bir şekilde meydanda iken, bunu bile bile Risaleleri sadeleştirmeyi savunmanın,onun da ötesinde, bu işi fiiliyata dökmenin, eser sahibine saygı ile bağdaşmayacağı açıktır. Faraza, dilinin ağırlığı sebebiyle Risale-i Nur’un okunup anlaşılmadığı iddiası kabul edilse bile, eserin sahibi böyle bir endişe içerisinde değil ise, üstelik eserinin lisanına dokundurmama konusunda da bir hassasiyeti mevcut ise, başkaları kim oluyor ki, bu eserlerin dilini değiştirmekte ve kendi arzusuna göre kesip biçmekte bir beis görmüyor?

Evet, Risale-i Nur’u anlamak,ona intisap eden herkesin ilk ve en önemli meselesi olmuştur. Ancak bunun sebebi, daha sade bir dil ile anlatılabilecek ve kolayca anlaşılabilecek meseleleri Risale-i Nur’un zorlaştırması değildir. Eğer problem böyle olsaydı, Risale-i Nur sadeleştirilir ve mesele çözülürdü. Bunun başta gelen sebebi, Risale-i Nur’un, en üst seviyede mücerret düşünceye ihtiyaç gösteren iman ilimlerini en kapsamlı bir şekilde ele alışıdır.

Risale-i Nur’un bu husustaki muvaffakiyetine en kuvvetli delil ise, okuyanlar üzerinde vücuda getirdiği tesirdir. İlk telif edilmeye başladığı günden itibaren, insanlar, etrafında pervane olacak bir bağlılıkla bu eserlere tutuluyorlar, onu okuyorlar, okuyorlar, okuyorlar… “Risale-i Nur’u sadeleştirelim de herkes okusun” diyenlerin bir türlü görmek istemedikleri büyük gerçek de işte budur:

İngiltere’de okunan Shakespeare’den daha fazla Türkiye’de Risale-i Nur okunuyor!

Eğer Risale-i Nur’un dili konusunda incelenecek birşey varsa, o da, bu lisanın nasıl olup da insanları böylesine tesiri altına alabildiğidir. Dikkatler bu nokta üzerinde yoğunlaştığı takdirde, Risale-i Nur’u hem anlamak, hem de anlatmak konusunda çok daha verimli yolların keşfedileceğinden şüphe etmemek gerekir.

— Ümit Şimşek