Özgür ve Bilge



MEHMED NİYAZİ


Bilmiyorum, insanı ve hayatı ifade etmek için bu iki kelimeden daha çarpıcı, veciz bir ifade bulunabilir mi? Özgür olmayan hayat şahsiyetten arınır, biyolojik karaktere bürünür. Böyle bir hayat insandan ziyade, diğer canlılara aittir.

Bilge ise adeta özgür olmanın sigortasıdır. Çağın ilimlerine sahip olmayan milletler özgür olamazlar; özgürlükleri bilgililerin lütfundan ibarettir. Lütfeden bir an gelir ki lütfunu esirger; bahşettiği özgürlük de sona erer. Kaldı ki derginin adı “Özgür ve Bilgili” değil, “Özgür ve Bilge”dir. “Bilge”de ariflik ve bilgiyi gerektiği şekilde kullanma yeteneği de gizlidir. Bir dergiye “Özgür ve Bilge”den daha güzel bir ad bulunabilir mi? Bir ferdin, bir milletin, bir ümmetin, hatta insanlığın ihtiyacı bundan daha özlü özetlenebilir mi?

Bu bana dinimizin insana bakışının özeti gibi de geliyor. Dinimize göre insanın özgür olması asıldır; herhalde köleliğin kaldırılmasını bundan dolayı teşvik ediyor. Pek çok hususta özgür insana verilen ceza daha ağırdır; çünkü köle o fiili işlemek mecburiyetinde bırakılmış olabilir. Dinimizde rengi, dili ne olursa olsun bütün insanlar eşittir; fakat iki insan birbirinden farklıdır; “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?”

Birbirinden dolgu muhtevalarla yayınlanan “Özgür ve Bilge” adındaki derginin Yayın Yönetmeni Sayın Ümit Şimşek’tir. Ümit Bey’i tanıyanlar sıradan bir kişi olmadığını esprilerinden hemen fark ederler. Esprili bir üslupla arıyı bakınız nasıl anlatıyor: “Bir toz zerresi kadar bir yumurtayla başladı arının macerası. Gün gelip de bütün teçhizatını kuşanmış bir balarısı olarak hayata gözünü açtığında, bütün bir ömrü boyunca, gün gün kendisinden beklenen görevi biliyordu. Bulutlu bir havada güneşin yerini belirlemek onun işiydi. Dünyanın yuvarlak olduğunu da biliyordu. Parlamenter demokrasinin kusursuz uygulayıcısıydı. Kovanın bütün hizmetlerinde peş peşe görevler aldı. Her görevini de yılların tecrübesiyle yaptı. Bir ömrü geride bıraktığında ise, topu topu altı haftalıktı balarısı.”

Maalesef derleme kütüphanelerine dair normlar uzun bir süre güncelleştirilmediklerinden fonksiyonlarını ifa edemiyorlar. Halbuki ilim sağlam bir kütüphanecilikle başlar. Yıllarca matbaacılar bastıkları kitapları göndermedikleri için bir yazarın kitaplarının tamamını bir kütüphanede bulmak ancak mutlu bir rastlantıyla mümkündür. Ümit Şimşek’in on kitabını bulabildim; belki başka da vardır. Kitaplarını bilhassa gençlerimiz mutlaka okumalıdırlar. İdeolojik körlüğümüzü sarsan, düşünme melekemizi bize duyuran kitaplarını okuyanla okumayanın arasında mutlaka fark husule gelir. Kitap kaleme almanın, bir başkasından zaman istemek olduğunu bildiğinden boş şeyler yazmamış; merak uyandırıyor, yıllarca görmekle olağan kabul ettiğimiz dünyanın durumlarında ne kıyametler koptuğunu bize anlatıyor. Rastgele bir kitabını açıyor, oradaki cümlelerinden alıntılar yapıyorum: “Bugün bulunduğumuz yerden dönüp geriye doğru baktığımızda, en küçük bir ayrıntının dahi tesadüfe bırakılmadığını açık şekilde görüyoruz. Kainatın ilk doğuş anından itibaren atılan adım, çok büyük fakat çok ayrıntılı bir planın bir parçası olarak uygulamaya konmuş, her şey birbiriyle uyumlu şekilde, olması gerektiği zamanda ve yerde cereyan etmiş ve bugünlere gelmiştir.”