Bir Ayet Bir Hadis programında Ramazan ayının ilk gündemi “Meal mi, tefsir mi?” sorusu idi.
Bu soru, “Kur’ân ayı Ramazan’ı nasıl değerlendirelim?” sorusunun cevabı olarak ortaya çıktı.
Yaptığımız değerlendirmenin özetini aşağıda bulacaksınız. Yazının sonunda verdiğimiz adreste ise, bu bahsi daha ayrıntılı bir şekilde programın 30. bölümünde inceliyoruz.
* * *
Ramazan ayı ve onun içindeki Kadir Gecesi Allah katında çok değerli bir zaman.
Bu zaman dilimine bu değeri kazandıran: Kur’ân-ı Kerim.
Ramazan ayını nasıl değerlendireceğimizi düşünürken dikkate almamız gereken en önemli nokta budur:
İndiği geceye bin aydan fazla bir değer kazandıran Kur’ân, bizim hayatımıza nasıl bir değer kazandırabilir? Bu, tamamen bizim tercih ve çabamıza bağlı olan bir konudur. Onun için, Ramazan ayını değerlendirmeyi, Kur’ân ile ilişkimiz açısından ele almak en doğru yol olacaktır.
Öyle bir değerlendirme ve plan yapmalıyız ki, gelecek yıl bu zamanda bir değerlendirme yaptığımız zaman, bu zaman diliminde Kur’ân’ın hayatımıza kattığı şey, bir değil, birçok ömre bedel olsun.
Ve her yıl böylece Kur’ân ömrümüze ömür katsın.
Tâ ki, Âlemlerin Rabbine kavuştuğumuz zaman, “Sana bir kitap göndermiştim, onu okudun mu?” sorusuna yüz akıyla verebileceğimiz bir cevabımız olsun.
Burada akla gelebilecek bir soruya da temas etmeden geçmeyelim:
Meal mi okumalıyız, yoksa tefsir mi?
Cevap: Her ikisinin yeri ayrıdır.
Tefsirleri bir ansiklopedi gibi düşünebilirsiniz. Onlar bir bahsin ayrıntılı açıklaması için zaman zaman başvurulabilecek kaynaklardır. Başlıca amaçları müşkül konuları açıklamak olduğu için, bu mahiyetteki bahisleri uzun uzadıya izah ederken, anlamı açık olan bahislere o kadar geniş yer ayırmazlar.
Oysa Kur’ân’ın asıl mesajları, herhangi bir açıklamaya neredeyse hiç ihtiyaç bırakmayacak kadar açık olan âyetlerindedir. Bunlar da kıssalar, tevhid ve tefekkür âyetleri gibi, Kur’ân’ın büyük çoğunluğunu teşkil eden âyetlerdir.
Tefsirlerde bu denge bozulur; bunun sonucu olarak da okuyucunun dikkati ve himmeti dağılır, Kur’ân’ın asıl anlamını içeren ve hayata yansıtılması gereken âyetler diğer konuların gölgesinde kalır. Üstelik bütün bu açıklamalarda konuşan Kur’ân değil, müfessirin kendisidir. Hele bir de kıssaların ayrıntılarına girildiğinde, İsrailiyatın nüfuz edip de dikkatleri kıssanın asıl mesajından başka şeylere yönlendirme riski vardır ki, bundan kendisini bütünüyle koruyabilmiş tefsir sayısı gerçekten pek azdır.
Meallerde ise bu tür riskler tefsirlere göre asgarî seviyededir. Açıklanması gereken kısımlar ise büsbütün ihmal edilmiş değildir; meallerin büyük çoğunluğunda gerekli açıklamaları metinden ayrı dipnotları şeklinde bulursunuz. Böylece, Kur’ân’ın bütünlüğü bozulmaz, konular arasındaki denge değişmez, mütercimin kendi fikri tefsirlere oranla çok daha düşük seviyede ortaya çıkar.
Kaldı ki, meal takibinde, birçok meali bir arada karşılaştırma imkânınız da vardır. İnternette kuranmeali.com gibi bazı siteler ise, size bunu büyük bir kolaylıkla ve hiç masrafsızca yapabilme imkânı vermektedir.
Şu gerçeği de unutmayalım: Kur’ân bütün çağlara ve bütün insanlara hitap eden Allah kelâmıdır ve Arapçadır. Bütün insanların Kur’ân’a muhatap olabilmesi için ise iki yol vardır:
Ya Arapça öğrenmek, ya da tercümelerinden okumak.
Dillerin farklılığı da – yine Kurân’ın ifadesiyle – “Allah’ın âyetlerinden” (Rum, 30:22) olduğuna göre, onun sair dillere tercüme edilerek okunması, insanlığın büyük çoğunluğu için kaçınılmaz bir mecburiyetten başka birşey değildir.
Henüz başında bulunduğumuz Ramazan ayını kendimiz için gerçekten bir Kur’ân ayı haline nasıl getirebiliriz?
Bunun en kolay uygulanabilir ve bizi doğrudan hedefe ulaştıracak bir çaresi, “meal hatmi” olsa gerektir. Bugünden tezi yok, her gün bir cüz’ün mealini okumaya başlayabiliriz. Gerçi bu biraz vaktimizi alır, ama Ramazan’ın anlamı da zaten bu değil midir? Hattâ, daha da ileri giderek, nafile ibadetlere ayıracağımız zamanı böyle bir işe tahsis etmenin çok daha makbul ve bütün ömrümüzü bereketlendirecek bir yol olduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunun için yapılabilecekler:
Ramazan boyunca günde iki saatimizi ayırmak. Bu, blok halinde olabileceği gibi, günün muhtelif zamanları arasında da bölüştürülebilir.
Bir not defteri tutmak.
Bir veya birkaç meali bir arada okumak. Yahut bir meali esas tutup ara sıra ihtiyaç hissettikçe diğerleriyle karşılaştırmak.
Okuduğumuz âyetleri bugün, bizim dünyamıza indiğini düşünerek okumak.
Tefekkür âyetlerini, öğütleri, emir ve yasakları, geçmiş kavimlere ait kıssaları, bize Allah’ı tanıtan ifadeleri, bizzat kendimizi muhatap yerine koyarak okumak, üzerinde tefekkür etmek, hayatımıza yansımalarını düşünmek ve bunları defterimize not etmek.
Gün içinde fırsat buldukça notlarımızı gözden geçirerek hafızamızı tazelemek.
Öğrendiğimiz şeyleri, vardığımız sonuçları ve tefekküratımızı eş dost arasındaki sohbetlerde gündeme getirerek pekiştirmek.
* * *
Bu konuyu daha ayrıntılı bir şekilde ele aldığımız Bir Ayet Bir Hadis programının 30. bölümünü buradan izleyebilirsiniz:
https://www.youtube.com/watch?v=kd3k3kU-AaQ&t=496s