Onlar gökyüzünün
âyetlerine aldırmıyorlar.
Enbiyâ Sûresi, 21:32
ÜMİT ŞİMŞEK
GÖKYÜZÜNÜN âyetleri, Kur’ân âyetlerinin sık sık
dikkatimizi çektiği âyetlerdendir. Kur’ân’da göklerin ve yerin yaratılışı,
güneş, ay, gezegenler, yıldızlar, semânın korunmuş bir tavan halinde
düzenlenmesi gibi pek çok varlık ve hadise, kâinatın ibret levhaları halinde
gözlerimizin önüne serilir.
Bu ibret levhaları, tıpkı Kur’ân âyetleri gibi
okunacak ve tefekkür edilecek âyetlerdir. Onlar, yine Kur’ân âyetleri gibi, Yer
ve Gökler Rabbinin varlığına, birliğine, herşeyi kuşatan kudret ve hikmetine
tanıklık ederler.
Fakat Rabbine karşı inkâr ve isyan içinde olanlar,
Kur’ân âyetlerinden yüz çevirdikleri gibi, göklerin âyetlerinden de yüz
çevirmişlerdir. Enbiyâ Sûresinin âyeti, işte insanın bu gaflet ve nankörlüğüne
işaret ediyor.
Gerçi âyetin hedefinde inkârcılar vardır. Ama
şehirleşme ile birlikte doğadan, özellikle gece semâsının ışıklarından
uzaklaşan bizler de bu uyarının kapsama alanından pek uzak düşmüyoruz.
İsterseniz şöyle soralım:
Bulutsuz ve mehtapsız bir gecede, şehir ışıklarından
tamamen uzak bir yerde en son ne zaman gökyüzünü seyretmiştiniz?
Böyle bir geceyi hatırlayanlar, hiç şüphesiz, onu
ürpertiyle hatırlayacaklardır.
Gerçekten de gece semâsı, bu dünya üzerinde seyredilebilen
başka hiçbir şeyle kıyaslanamayacak kadar muhteşem bir manzaradır. İnsan,
başını kaldırdığı anda, kendisini ışıl ışıl bir sonsuzlukla kuşatılmış bulur.
Neredeyse bir parmak kadar boşluk bırakmayacak bir zenginlik içinde her renkten
yıldızlar insanın yüzüne gülümsemekte, son derece fasih bir lisanla
konuşmaktadır.
Yıldızlar güler, insan seyreder.
Yıldızlar konuşur, insan dinler.
Dünya küçülür. Dünyanın dertleri yok olur.
Sadece gökler ve yıldızlar kalır.
Herşey bir sonsuzluk olur.
İnsan ürpertiyle dolar.
Ve sormaya başlar:
Nedir bütün bunlar? Niçin bütün bunlar? Biz neyiz,
kimiz? Ne oluyoruz? Nereden gelip nereye gidiyoruz? Kim bizi getiren? Kim bu
yıldızları göklere dizen? Kim bizi ve yıldızları konuşturan?
Bunlar, gece semâsıyla baş başa kalan bir insanın
mutlaka soracağı sorular, hiç kuşkusuz yaşayacağı anılardır.
Fakat şehir hayatı bize bu imkânı vermez.
Uygarlığın ışıkları gökyüzünü kalın bir gaflet
perdesiyle örter.
Yıldızlar görünmez.
Sonsuzluk bilinmez.
Herşey insandan ve onun küçücük dünyasından ibaret
kalır.
Dört duvar arasında yaşananlar, kâinatın en büyük
sorunlarına dönüşür.
İnsanlar çocuk kavgalarıyla ömür tüketirler.
Gökler ışıl ışıl yıldızların tesbihatıyla
yankılanırken, yerde, küçücük insanlar, bir anlık hevesler için birbiriyle
boğuşur.
Küçük sevdalara kapılan, küçük kavgalarda boğulan
insanlara, bir adım ötelerindeki istikbal çok uzak görünür. Ebedî âlemler,
ebedî hakikatler, sonsuzluk gibi kavramlar zihinlere sığışmaz.
Öyle topluluklar içinde Kur’ân’ın mesajına kulak
verebilen pek az kimse bulunur. Çünkü Kur’ân ve kâinat, birbirinden ayrı
düşünülmeyecek iki kitaptır. Onlardan birinin hayatımızdan çıkması, diğeriyle
de bağlarımızın büyük ölçüde zayıflaması anlamına gelir. Kâinat kitabının en
göz kamaştırıcı sayfası olan göklere dönüp de bakmayan, baksa da birşey
göremeyen insan, Kur’ân derslerinde başarılı olma şansını büyük ölçüde yitirmiş
demektir. Belki alışageldiğimiz hayat tarzı içinde insan böyle bir durumun
farkına varmayabilir. Fakat gece semâsı altında geçirilecek birkaç saatten
sonra, bu ihtiyaç kendisini bütün şiddetiyle hissettirecektir.
Gökyüzünü seyretmek için şehirleri karanlığa gömmek
elbette ki mümkün değildir. Ancak eldeki fırsatları da değerlendirmek gerekir.
Turistik seyahatler için zaman ve imkân ayıran insanlar, Yer ve Gökler Rabbinin
ışıl ışıl eserleriyle dolu muhteşem bir tabloyu doya doya seyredecek zemini de,
zamanı da, isterlerse bulabilirler. Meselâ, hiç değilse senede bir veya birkaç
defa, gece semâsının bütün ihtişamıyla seyredilebileceği yerlere geziler düzenlenebilir.
Bunun dışında, şehir hayatının elverdiği ölçüde de
olsa, yine göklerle irtibat kesilmemelidir. Hilâl, dolunay, gezegenler, en
azından bir kısım yıldızlar, hemen hemen her türlü şartlar altında zevkle
izlenebilecek tablolar çizmektedirler. Yeter ki bizde gökyüzüne karşı bir alâka
bulunsun.
Veya, Kur’ân’ın tabiriyle, gökyüzünün âyetlerine sırt
çevirmiş olmayalım.
Şurası bir gerçek ki, gözlerimiz göklerin âyetlerine
odaklanmış bir şekilde geçireceğimiz her dakika, bizi Rabbimize biraz daha
yaklaştıracaktır.