KUR'AN-I KERİM'DEN TEŞVİK VE UYARILAR - 2
وَإِلَى
مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا قَالَ يَاقَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ
غَيْرُهُ قَدْ جَاءَتْكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ فَأَوْفُوا الْكَيْلَ
وَالْمِيزَانَ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تُفْسِدُوا فِي
الْأَرْضِ بَعْدَ إِصْلَاحِهَا ذَلِكُمْ
خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنتُمْ مُؤْمِنِينَ
Medyen’e de
kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Onlara şöyle dedi:
-“Ey kavmim! Allah’a
kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. İşte size Rabbinizden apaçık
bir delil geldi. Ölçüyü ve tartıyı tam ve doğru yapın. Mal ve eşyanın değerini
düşürerek kimsenin hakkını yemeyin. Yeryüzü düzene konduktan sonra orada fitne
fesat çıkarıp huzuru bozmayın. Eğer inanmış kimseler iseniz, sizin için
hayırlısı budur.”[1]
PROF. DR. İSMAİL LÜTFİ ÇAKAN
Medyen, Mısır ile
Filistin arasında, Akabe körfeziyle Sînâ yarımadasının bir bölümü üzerinde bulunan
bir yerdir. Bu bölgede yaşayanlar, Hz. İbrâhim’in çocuklarından Midyan’ın (veya
Medyen'in) yönetiminde bulundukları için
Kur'an-ı Kerim'de "ashâbu
Medyen" ve "ehlu Medyen" diye anılmaktadır.
Köklü ve büyük çaplı ticâri ilişkilerin günlük ve yaygın olan
şekli çarşı-pazar, alış-veriş eylemleridir. Bu ortamdaki dürüstlük hem nimetin
artmasına hem de toplumun sağlıklı bir sosyal hayat yaşamasına vesiledir. Aynı
zamanda çarşı-pazar, sahteciliğin ve aldatmacanın yoğun olarak görülebileceği
bir ortamdır. Bu ortamın ıslahı ve adâlet üzere, hakkaniyet çizgisinde işlemesi
toplum için en büyük güvencedir. Zira
haksızlıkla âbâd olmuş bir toplum örneği yoktur.
Diğer taraftan din, sadece iman değil, aynı zamanda amel yani
muameledir. Müslümanın muamelesi doğru, kendisi de dürüst olmak zorundadır. Peygamber
sallellahu aleyhi ve sellem Efendimiz " مَنْ غشَّنَا فَلَيْسَ
مِنَّا Bizi aldatan bizden değildir"[2] buyurmuştur.
Muamelesi sağlıklı olmayan toplumda sağlam ve etkili bir
imandan ve toplumsal huzurdan söz
edilemez. Nitekim konu edindiğimiz âyet-i kerimede Hz. Şuayb'ın dilinden
sırasıyla şu üç uyarı ve çağrı yapılmaktadır:
Allah’a kulluk
edin. Sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur.
Ölçüyü ve tartıyı
tam ve doğru yapın. Mal ve eşyanın değerini düşürerek kimsenin hakkını yemeyin.
Yeryüzü düzene
konduktan sonra orada fitne fesat çıkarıp huzuru bozmayın."
En sonunda da
"Eğer inanmış kimseler iseniz, sizin için hayırlısı budur"
cümlesiyle bir yandan konunun inanç ile ilgisine dikkat çekilmekte, diğer
yandan fayda ve hayırlılık olgusunun nerede olduğu açıklanmaktadır. Bu demektir
ki, "Allah'a
inanmak ve sadece O'na kulluk etmek" ilkesi, tüm ilişkilerin olduğu gibi
ticari muamelelerin de sıhhatini temin eden yapısal ve olmazsa olmaz yegâne
esastır.
Hz. Şuayb'ın çağrısı, özellikle kapitalist ve çıkarcı bir
ticarî düzenin ağır bastığı günümüzde, toplumlar için tam anlamıyla hayâtî ve
"pek hayırlı" bir ilkeyi tüm canlılığı ile gündeme taşımış
olmaktadır.
Hz. Şuayb'ın sosyal ve iktisadi hayata yönelik çağrısının
Tevhid inancı ile kopmaz bağını vurgulayan bu ikaz ve uyarısı; özü aynı,
ifadesi biraz farklı cümlelerle iki âyette daha
yer almaktadır:
“Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Onlara şöyle dedi:
“Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Ölçüyü ve
tartıyı eksik yapmayın. Çünkü ben sizin bolluk içinde yaşadığınızı görüyorum.
Böyle giderse, hepinizi azabıyla kuşatacak bir günün gelivermesinden sizin
adınıza korkuyorum.”[3]
“Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Onlara şöyle
dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, âhiret gününde Allah’ın mükâfâtını
umacak işler yapın ve ülkede fesat çıkarıp bozgunculuk yapmayın.”[4]
Bu son âyet-i kerimede, Allah'a kulluk çağrısından sonra,
diğer âyetlerden farklı bir boyut olarak "âhiret gününde Allah’ın
mükâfâtını umacak işler yapın" uyarı ve teşviki, dünyada iken âhiret
kaygısı ve mutluluğunu düşünmenin Allah'a
kulluk görevinin nihâi hedefine işaret etmektedir. Fitne, fesat, bozgunculuk
ve sahtecilik dünyada çıkar sağlıyor gözükse de âhirete yönelik kazanç ümidi
içinde olmaya engel eylemlerdir.
Mahşer gününün dehşeti, orada hesaba çekilme gerçeği,
kul haklarına gereği gibi özen göstermeyen hatta bile bile sahtecilik ve aldatma
yoluna giderek üç kuruş fazla çıkar sağlamayı hüner sayan sözüm ona açık gözlü
doyumsuz kimselerin ve bozguncuların sorumlu davranmalarını gerektirmektedir.
Konuya ait bir çok uyarı âyetinin yanında özel olarak Kur'an-ı kerim'deki 83.
Mutaffifîn suresi'nin ilk 10 âyeti çok ciddi ikazlar içermektedir. Âyetlerin
mealleri şöyledir:
"Ölçü ve
tartıya hîle karıştıranların vay haline! Onlar insanlardan bir şey ölçerek
aldıklarında tastamam alırlar. Ama kendileri başkalarına bir şey satarken,
eksik ölçüp tartarlar. Onlar bir gün diriltileceklerini hiç düşünmüyorlar mı? Büyük bir günde, Öyle bir günde ki,
insanlar Âlemlerin Rabbinin huzuruna çıkar. O günahkârların
kayıtları Siccîn’dedir. Siccîn’in ne olduğunu bilir misin? O her şeyin apaçık kaydedildiği bir kitaptır. O gün, gerçeği yalanlayanların vay haline!"[5]
O halde hem dünyanın hayrı hem de âhiretin mutluluğu ve
kazancı için "Allah'a kul olma çerçevesinde kalmak ve dürüst
yaşamak"tan başka yol yoktur.
Nitekim Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem Efendimiz, “Yâ Resûlallah! Bana İslâm’ı öylesine tanıt ki,
onu senden başka herhangi birine sorma ihtiyacı duymayayım,"diyen
Süfyân İbni Abdullah es-Sekafî radiyallahu
anh'e, “قُلْ آمَنْتُ
بِاللَّهِ فَاسْتَقِمْ Allah’a inandım de,
dürüst ol!” cevabını vermiştir.[6] Hadisin bir rivâyetinde
cevap, قُلْ رَبِّيَ اللَّهُ ثُمَّ
اسْتَقِمْ
“Rabbim
Allah’tır de, sonra dosdoğru ol”[7]diye yer almıştır.[8]
Esasen hayır, kulluğun farkında ve kazancın ne demek
olduğunun ayırdında olabilen inanmış kimseler için her dönem ve her yörede Allah'a
inanmak, ticârî ilişkiler dahil hayatın her alanında dürüst davranmak ve
fitne-fesat çıkarmamakta odaklanmaktadır. İnanmış kimseler için hayırlısı
budur.
[1] el-A'raf (7), 85
[2] Müslim, İman 164
[3] Hûd
(11), 84. Sonraki âyetlerde Şuayb aleyhisselâmın kavmine
hitabının devamı yer almakadır.
[4] Ankebût
(29), 36
[5] -Mutaffifîn (83),
1-10
[6] Müslim, İmân 62;
Nesâî, es-Sünenü’l-kebir, VI, 458; İbn Hibban, Sahih, III, 221;
Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, VIII, 69
[7]
Bk. Tirmizî, Zühd 61; İbni Mâce, Fiten 12; Dârimî, Rikak 4; Ahmed b. Hanbel, Müsned,
III, 413; Hâkim, Müstedrek, IV, 313. Tirmizi hadisin hasen-sahih
olduğunu söylemektedir. Darimi'deki
rivayette Süfyan radıyallahu anh isteğini, "kendisine sımsıkı sarılacağım
bir şey söyle bana" diye arz ettiğini bildirmektedir. hadis-i
şerîf, Müslim’in Sahih’inde “Câmiu evsâfi’l-İslâm (İslâm’ın
niteliklerinin özü) başlığı altında verilmiştir.[7]
[8]
Yirminci
asrın ilk çeyreğinde İstanbul’un İngilizler tarafından işgal edildiği günlerde
Anglikan Kilisesi’nin “İslâmiyet,
fikre ve hayata ne vermiş?” sorusunu,
o zamanlar “Dâru’l-hikmeti’l-İslâmiyye” üyesi olan Bedîüzzaman Said Nursî
merhum, "De ki; Allah birdir"[el-İhlas (114),1] ve "Sana
emredildiği gibi dosdoğru ol" [Hud (11),112] âyetlerini şahit gösterip
(Bk. Sözler, s.723, İstanbul, 2012, Sözler Neşriyat) aslında bu hadis-i şeriften iktibas edilmiş de
sayılabilecek “fikre tevhid, hayata istikâmet vermiştir” diye cevaplamıştır.