PROF. DR. İSMAİL LÜTFİ ÇAKAN
Her kültür ve medeniyetin kendisine özgü söze ve işe başlama cümleleri, usül ve üslubu vardır. İslâm kültürü demek olan Sünnet-i seniyyenin, ümmetin günlük hayatına kazandırdığı Tevhid merkezli bir başlangıç usûlü, hatta belli kalıplara sahip cümleleri ve üslubu bulunmaktadır: Besmele ya da Allah adını zikretmek.
Herşeyden önce, Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, besmele ve hamdele ile başlamaktadır. Vahyedilen ilk âyet-i kerimede de “ikra’ bismi rabbik, Rabbinin adıyla oku” cümlesi yer almaktadır. Şeâir-i İslâm’dan olan Ezân-ı Muhammedî ise, Allahu ekber diye lafza-i celâl ile başlamaktadır. Bu başlangıçlar, bizim medeniyetimizin öncelikle Allah’ı anma (zikrullah) edebine sahip bir besmele medeniyeti olduğunu göstermektedir.
Öte yandan besmelesizliğin, bereketsizlik demek olduğunu (ممحوق من كل بركة) bildiren rivayetler de medeniyetimize has -sözünü ettiğimiz- özelliği farklı yönden pekiştirmektedir. Konuya yönelik üç rivayet şöyledir:
Ebû Hüreyre radıyallahu anh‘den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
” كل أمر ذى بال لا يبدأ فيه ببسم الله الرحمن الرحيم أقطع Bismillahirrahmanirrahim ile başlanmayan her değerli/meşru iş, bereketsizdir/sonuçsuzdur.”[1]
” كل كلام ذي بال لا يبدأ فيه بذكر الله فهو أبتر Allah’ın zikri ile başlamayan her söz sonuçsuzdur/güdüktür.”[2]
“كل كلام أو أمر ذي بالٍ لا يفتح بذكر الله عَزَّ وَجَلَّ فهو أبتر أو قال أقطع” Allah’ı anarak başlanmayan her anlamlı söz veya iş, bereketsizdir /sonuçsuzdur.”[3]
Üçünü örnek olarak sunduğumuz konuya ait rivayetlerin büyük çoğunluğu “bi’l-hamd” (el-hamdülillah ile), bir kaç tanesi de “bi zikrillah,” (Allah’ı anarak) başlamayan işlerin ve sözlerin sonuçsuz/güdük/bereketsiz olduğunu ifade etmektedir.
Söylenecek meşru bir sözün ve yapılacak meşru ve faydalı bir işin sonuçsuz kalmaması, güdük ve bereketsiz olmaması için başlangıçta yapılacak şey “Allah’ı anmak“tır. İster bismillah, ister elhamdülillah ister sadece Allah demek suretiyle bu vecibe ve edeb yerine getirilmiş olur.
Bunun bizim kültür ve edebiyat tarihimizde en meşhur örneğini, Süleyman Çelebi’nin (v. 825/1422) milletimizin büyük bir beğeni ile benimsediği Mevlid’inde görmekteyiz.
Hocasının,
“sana mevlidçi diyorlar” sözü üzerine, Mehmed Âkif merhumun;
“….Keşke olabilsem! Nerde?…
Erişilmez ki, Süleyman Dede yükseklerde!”
diye takdir ettiği Süleyman Çelebi merhum Vesiletün’n-necât“ adlı meşhur mevlidine;
Allâh adın zikredelim evvela
Vacib oldur cümle işde her kula
Allâh âdın her kim ol evvel ana
Her işi âsan eder Allâh ona.
Allâh adı olsa her işin önü
Hergiz ebter olmaya ânın sonu
Bir kez Allâh dese şevkile lisân
Dökülür cümle günah misl-i hazân
İsm-i pâkin pâk olur zikreyleyen
Her murada erişür Allâh diyen
mısralarıyla başlamıştır.
Çelebi merhum, bu girişiyle “Allah’ı anma“nın, bir başka deyişle “ağzı besmeleli” olmanın gereğini yerine getirmiş, ümmete de bu edebi gerekçeli olarak telkin ve tavsiye etmiştir. Çünkü besmele ve zikrullah, ilahlık ve kulluk (ulûhiyet ve ubûdiyet) gerçekliklerinin birbiriyle olan ilişkisini itiraf ve ilan etmek demektir.
Evet, Besmele bir intisaptır, bir irtibattır ve bir bağlılık itirafıdır. Evrenin yegâne yaratıcısını her meşru iş ve söz başlangıcında hatırlayıp dillendirmek O’ndan güç almak, kendi varlığını bir anlamda yok sayıp gerçek büyüğün emsalsiz gücünü itiraf etmek ve böylece kendi gücünü de takviye etmek anlamına gelir.
Bu durumu, işine besmele çekerek başlayan hemen herkes bir şekilde hisseder, işini daha bir güven ve şevkle yapar. Besmelesiz iş ve sözlerden mânevi zevk almak, tuzsuz yemekte tat aramak gibidir. Malzemesi ne kadar kaliteli, pişireni ne kadar işinin ehli olursa olsun, yemek tuzsuz ise, o ağız tadıyla yenmez, yenemez, sarfedilen emekler de boşa gitmekten, pişmanlık ve tartışma konusu olmaktan ve sonuçsuz kalmaktan kurtulamaz.
Besmele bereket, besmelesizlik bereketsizlik demektir. Nitekim halkımız da “besmelesiz işe Şeytan karışır” demek suretiyle bereketsizliğin gerçek sebebine ve yapılması gerekenin ne olduğuna dikkat çekmiştir. Yine halkımız, yaramaz kimseleri çoğu kere “besmelesiz” diye nitelendirir.
İslâm toplumu besmele toplumudur
Müslüman yavrularının doğumunu takip eden gün ya da günlerde bir kulağına ezan, diğerine kâmet okunmasının yanında, anneler tarafından çocukları uyutmak için söylenen ninnilerde de besmele yer almaktadır. “Ninni der uyuturum, besmeleyle büyütürüm“, “Besmeleyle uyanır, o nurlara boyanır” gibi sözler “ninnilerde besmele” olgusunun delilleridir.
Ayrıca mektep ilâhilerinde besmeleye yer verilmesinin yanında, dua ve yakarışların kabulü için de besmele hürmeti dile getirilir ve “Sen kabul eyle duamız besmele hürmetine” diye Allah’a yakarılır.[4] Bütün bunlar göstermektedir ki İslâm toplumu ve medeniyeti, ağzı besmeleli insanların oluşturduğu bir toplum ve geliştirdiği bir medeniyettir.
Öte yandan eğitim ve kültür tarihimizde, saray erkanı ve devlet ricali çocukları kapsamında da olsa besmele cemiyeti diye de anılan, okuma çağına gelmiş çocukların hoca önünde besmele çekme (Bed’i besmele[5]) merasimi yapılırdı. Kur’an-ı kerim’i okumayı bitirince yapılan “hatim merasimi“, hafızlığı bitirince icra edilen hafızlık merasimi gibi okumaya başlarken yapılan bed’i besmele merâsimi de ağzı besmeleli müslüman olma ve yetiştirme yolunda anlamlı ve bir ölçüde kurumsallaşmış bir güzel başlangıç olarak dikkat çekmektedir.
Besmele çekmesini bilmeyen nesiller
Günümüzün teknoloji ürünlerininin iflah olmaz bağımlısı gençleri, sosyal medyanın kendilerine sunduğu gündemi takip etme telaşından başka kaygısı olmayan kimlikleriyle, daha doğrusu kimliksizlikleriyle yirmi dört saatlik bir günde kaç kez besmele çekmeyi düşünüp gerçekleştirebilmektedir?
Ailelerdeki besmele cimriliği ya da aile bireylerinin yemeğe başlarken bile açıktan besmele çekmeyi unutmuş olmaları, çocukları da pek tabii olarak olumsuz etkilemekte ve selamsızlık gibi besmelesizlik de günlük hayatın her alanına yayılmaktadır.
Gusul abdestinden haberi olmayan yetişkinlerin yanına şimdi bir de besmele çekmesini bilmeyen, ya da besmele çekme alışkanlığı edinmemiş gençlerin eklenmesi, büyük bir acı ve uzun vadede önlenemez bir felâket demektir. Çünkü İslâm toplum ve medeniyetinde mübah ve meşru olan küçük-büyük her işe besmele ile başlanır. Haram olan hiçbir işe ve söze de besmele çekilerek başlanmaz. Bilerek ve kasıtlı olarak harama besmele çekip başlamak kişiyi imandan eder, küfre iter. Mübah ve meşru işlere besmele çekmeden başlamak ise bereketsizliği davet eder.
Besmele-iman ilişkisi
Besmele ile iman arasındaki ilişkiyi şu âyet-i kerimede açıkça görmekteyiz: “Eğer Allah’ın âyetlerine inanmış kimseler iseniz, besmele çekilerek kesilenlerden yiyiniz!.”[6] “Allah’tan başkası adına kesilen” hayvan etlerinin yenilmesi haram kılınmıştır.[7]
Günlük hayatta besmeleli olmayı öğütleyen bazı hadis-i şerifleri de şöylece sıralamak mümkündür:
Hz. Âişe annemizden rivayet edildiğine göre, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Herhangi biriniz yemek yiyeceği zaman ‘Bismillâh’ (Allah’ın adıyla) desin. Yemeğin başında eğer besmele çekmeyi unutursa, (hatırladığında) ‘Bismillâhi fî evvelihî ve âhirihî’ (Önünde de sonunda da Allah’ın adıyla) desin.”[8]
“Evden çıkarken “Bismillahi, tevekkeltü alallah, lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah” diyen, tehlikelerden korunur ve şeytan ondan uzaklaşır.”[9]
Câbir b. Abdullah radıyallahu anhüma’nın rivayet ettiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“(Evine girdiğin zaman) besmele çekerek kapını kapat. Çünkü Şeytan (besmeleyle) kapanan bir kapıyı açamaz. Besmele çekerek lambanı söndür. Besmele çekerek, (enine koyacağın) bir tahta parçası ile de olsa yemek kabını(n ağzını) ört. Yine besmele çekerek su kabını(n ağzını da) ört.”[10]
Berâ’ radıyallahu anh’den nakledildiğine göre Hz. Peygamber yatağına yattığında, “Allâhümme bismike ahyâ ve bismike emût ” (Allah’ım! Senin isminle yaşar, senin isminle ölürüm) buyurur; uykudan uyandığında da “Elhamdülillâhillezî ahyânâ ba’de mâ emâtenâ ve ileyhi’n-nüşûr”=Canlarımızı aldıktan sonra bizi dirilten Allah’a hamdolsun; diriltmek yalnız ona mahsustur)buyururdu.[11]
Allah kendisinden ve babasından razı olsun, Abdullah İbn Ömer’in naklettiğine göre, cenâze kabre konulurken Hz. Peygamber şöyle derdi: “Bismillâhi ve alâ milleti Resûlillâh ” (Seni) Allah’ın adıyla ve Resûlullah’ın dini üzere (kabre koyuyoruz).[12]
Bütün bu rivayetler, müslüman hayatının doğumdan ölüme kadar, Allah’ın adıyla ve Allah adına yapılan işlerle, söylenen sözlerle bezenip donatılmış, ve değerlendirilmiş bir hayat olduğunu daha açıkçası olması gerektiğini göstermektedir. Besmele hayatın bereketlendirilmesi demektir. Esasen iyi, olgun müslüman da -yazının başlığında işaret ettiğimiz gibi- besmele çekemeyeceği işi yapmayandır.
[1] Suyuti, Camiü’l-ehadis, xv, 314(Ruhavi(ö. 612/1215), el-Erbeun‘den naklen) ; Kenzu’l-ummal, I, 555
[2] Abdurrezzak, Musannef, VI, 189
[3] Ahmed İbn Hanbel, Müsned, II, 359 (Hds. no: 8697)
[4] Konuyla ilgili geniş bilgi için bk. “Besmele” md. DİA, V, 529 -540
[5] Bk. Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, I, 192-193 (İstanbul, 1971)
[6] el-En’am (6), 118
[7] Bk. el-Maide (5), 3
[8] Tirmizî, Et’ıme, 47; Ebu Davud, Et’ime 15;İbn Ma’ce, et’ime 7; Dârimî, Et’ime 1
[9] Tirmizi, Daavâ 34
[10] Ebû Dâvûd, Eşribe, 22
[11] Müslim, Zikir, 59
[12] İbn Mâce, Cenâiz, 38