İslâm âlimleri de kadın hocalardan ders aldı



KENAN DEMİRTAŞ
– II –
Diğer yandan, Nisâ sûresindeki bir âyette, erkeklerin kadınlar üzerinde “kavvâm” olduğu da bildiriliyor. Ancak Prof. Dr. Canan, bu tanımın erkek ve kadın arasında bir üstünlük ve aşağılık meselesi olarak algılanamayacağını söylüyor:
“Ne hadislerde, ne âyetlerde cinslerden birinin diğerine üstünlüğü mevzuubahis değildir. Bu hususta en çok söz konusu edilen, ‘Erkekler kadınlar üzerine kavvâmdır (idareci ve hâkimdirler)’[1] âyeti daha yakından incelendiğinde, erkeğin mutlak bir üstünlüğünden ziyade her iki cinsin de mütekabil (karşılıklı) üstünlüklerine ve ayrıca toplum hayatının düzenlenmesinde erkeğe düşen noktayı temin etme görevine ve bu görevden gelen üstünlüğe dikkat çekildiği görülür.”
Büyük müfessir Elmalılı Hamdi Yazır ise, bu âyetin devamında gelen “Çünkü erkekler ve kadınların bir kısmını diğerine yaratılış açısından üstün kılmıştır” sözünü açıklar ve onun üstünlük ve değeri mutlak surette erkeklere tahsis etmediğine dikkat çeker:


“Âyet kapalı olarak bazısının diğer bazısına üstünlüğünü ifade etmiştir. Bu ise, erkeğin kadında bulunmayan, yaratılıştan var olan bir takım üstünlüklere sahip olduğu gibi, aynı zamanda kadının da erkekte bulunmayan yaratılıştan var olan bazı üstün vasıflara sahip olduğunu ve bundan dolayı her ikisinin birbirine değişik yönlerden muhtaç olduklarını ve bu şekilde erkeklerle kadının yaratılıştan farklı ve karşılıklı olarak birbirinden üstünlükleri olduğu gibi, her erkeğin ve aynı şekilde her kadının da seviyelerinin bir olmadığını ve bundan dolayı her erkeğin, her kadın ile tek olarak mukayese edilemeyeceğini ve bununla birlikte bütün bunlar toptan karşılaştırılınca kadınların erkeklere ihtiyacının, erkeklerin kadınlara ihtiyacından daha fazla olduğunu ifade eder.”
KADIN İLİM ÖĞRENMELİ Mİ?
Prof. Dr. İbrahim Canan, “Resulullah’ın kadın mevzuunda hassasiyet gösterdiği bir husus, onların talim ve terbiye işlerini, en az erkeklerinki kadar ele almış olmasıdır” diyor. “Sözgelimi, ilme teşvik ederken, kadın ve erkek her Müslümana ilim talebinin farz olduğunu[2] söylemiştir. Fiilî bir uygulama olarak, Mescid-i Nebevîde, kadınlar için ayrı bir kapı ile girilen bir bölüm ayırmış,[3] Ashabına, gece bile olsa mescide gelmek isteyen kadınlara engel çıkarılmayıp izin verilmesini emretmiştir.[4]O devirde İslâmı öğrenmenin en etkili yeri mescidler olması sebebiyle, Hz. Peygamberin kadınları mescide devama teşvik etmesi ehemmiyet taşır.
“Bazı kitaplarda rastlanan ‘kadınlara yazı öğretilmemesine’ dair rivayetlerin mevzu’ (uydurma) olduğunu, İslâm âlimleri tahkiklerle belirtmişlerdir.[5] Hz. Peygamberin okuma-yazma bilen Şifâ binti Abdillâh’ı, hanımlarından Hz. Hafsa’ya yazı öğretmek üzere vazifelendirmesi, bu sadette ikna edici bir örnektir.
“Değil kız evlâtların talim ve terbiyesi, cariyelerin bile talim ve terbiyesinin Hz. Peygamberin programında yer alması, kadınların yetiştirilmesi meselesinin onun nazarındaki ehemmiyetini ifadeye kâfidir. Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: ‘Kimin yanında cariye (kadın köle) bulunur da onu güzelce terbiye ve talim eder (eğitir ve öğretir), sonra azad edip evlendirirse, Allah onun mükâfatını çifte yapar.’[6] Evet, cariyenin bile talim-terbiyesi İslâmda esas ise, öz evlâtların, kız çocuklarının talim ve terbiyesi daha mühimdir.”
İlim öğrenmekten de ötede, kadınların ilim öğrettiğine, üstelik erkeklere hocalık yaptıklarına dair örnekler de var. İslâmî Araştırmalar dergisi tarihî kaynaklardan şunları naklediyor:
“İslâmın ilk dönemlerinde kadınlar erkeklere hocalık yapacak seviyeye ulaşmışlardır. İbnü’l-Cevzî, ‘Şehde’ ismindeki kadın hocasından her konuda birçok hadis ve haber rivayet etmiştir. Süyûtî’nin lügat ilmi de dahil olmak üzere çeşitli ilimlerle meşgul olmuş kadın hocalarından bahsettiği nakledilmektedir.[7] Kerîme binti Ahmed el-Merveziyye isimli bir kadın da Hatîbu’l-Bağdâdî’ye Mekke’de ikameti esnasında beş günde Buharî’yi okutmuştur.[8]
“Hem Urve, Hz. Aişe hakkında şöyle demiştir: ‘Hz. Aişe’nin şiir bilgisine hayret etmiyorum, çünkü Ebu Bekir’in kızıdır. Fıkıh konusundaki ilmine de hayret etmiyorum, çünkü Hz. Peygamberin zevcesi ve Ebu Bekir’in kızıdır. Fakat tıp konusundaki bilgisi beni hayrete düşürüyor.’ “[9]
[Devamı var]
[1] Nisâ, 4:34.
[2] Serahsî, Mebsut, 1:2; Keşfu’l-Hafâ, 2:43; Kattânî, Terâtib 1:149.
[3] Tayâlisî, 2:305.
[4] Bk. Buharî, Fedâilu Ashab:4; Müslim, Salât: 138; Müstedrek, 1:209; Fethu’l-Bâri, 3:34.
[5] Bu mevzuu Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye adlı kitabımızda genişçe açıkladık, s. 351-359. (i. Canan).
[6] Buharî, İlim: 31; Müslim, İman: 241.
[7] Mustafa Abdülvahid, s. 246 (İslâmî Araştırmalar, cilt 5, sayı 4, Ekim 1991, s. 247’den nakil).
[8] Mehmet S. Hatiboğlu, [Ebû Bekr Ahmed b. Ali b. Sabit el-Hatîbu’l-Bağdadî, Şerafu Ashabi’l-Hadis] takdim, A. Ü. Basımevi, Ankara 1972 (İslâmî Araştırmalar, cilt 5 sayı 4, Ekim 1991, s. 247’den nakil).
[9] Abdülhayy Kettânî, et-Terâtibü’l-İdariyye, Dâru’l-Mektebeti’l-Arabî, Lübnan, 11:432-433; Mahmasânî, Erkânu Hukuki’l-İnsan, 297-299 (İslâmî Araştırmalar, c. 5, sayı: 4, Ekim 1991, s. 247’den nakil).