Foto: Ümit Şimşek (Eğirdir Gölü)
Görmedin mi: Allah bulutları azar azar sevk eder; sonra onları birleştirir ve üst üste yığar. Derken, onun arasından yağmurun çıktığını görürsün. Allah gökten öyle dağlar indirir ki, bazan onda dolu da bulunur; onu Allah dilediği kimsenin başına indirir, dilediğinden de uzak tutar. Onun şimşeğinin parıltısı ise gözü alacak gibidir.
NUR SURESİ, 24:43
ÜMİT ŞİMŞEK
Rüzgâr, bulut, yağmur, dolu ve şimşekten bir arada söz eden bu âyet, mucizelerle dolu beyanıyla, başımızın üzerindeki ibret tablolarına dikkatimizi çekiyor.
Âyetin o mucizeli ifadesi, daha ilk sözcükte kendisini belli ediyor:
“Görmedin mi?”
Oysa bunu izleyen tasvirler, Kur’ân’ın indiği çağda yaşayan insanların henüz görmediği, bilmediği şeylerden söz ediyor.
Bundan da anlıyoruz ki, tasvir edilen manzarada, daha görülecek şeyler var. O gün değilse de bir başka gün, insanlar, Kur’ân’dan dinlediği şeyi gözüyle de görecek, yahut gözüyle görmüş bir kesinlikle bu konularda bilgi sahibi olacaklar.
Ve o zaman “Evet, gördük,” diye cevap verecekler. “Gördük ve inandık.”
Tasvirler, bulutların azar azar sevk edilişiyle başlıyor ki, bu, havadaki su damlacıklarının rüzgârla, hava akımlarıyla, dağlardan ve engebelerden oluşan cepheler ve basınç sistemleriyle yönlendirilmesi ve Allah’ın dilediği tarafa doğru sevk edilmesi anlamına gelmektedir.
Bundan sonraki tasvirlerde ise, birçok unsuruyla birlikte, cumulonimbus bulutlarının yaratılışı vardır.
Bir defa, birleştirilen bulut parçalarının üst üste yığılması, düşey bir bulut yaratılışını anlatmaktadır ki, bu, cumulonimbus bulutlarının özelliğidir. Bu tür bulutlar, üst üste binen yığınlardan meydana gelir ve boyları on, on beş kilometreye ulaşabilir.
İşte, İlâhî kudret, yeryüzünden havaya kaldırdığı çelimsiz buhar tanelerini rüzgârların önüne katıp bir araya toplar, üst üste yığar ve onlarla gökyüzünde Himalaya azametinde dağlar kurar.
Sonra da, âyetin ifadesiyle, o dağları yere indirir.
Gerçekten de, bir cumulonimbus bulutunun yere inişi demek, milyonlarca ton suyun yeryüzüne boşalması demektir. O bazan yağmur halinde usulca iner, bazan fırtınalarla boşalır, bazan da dolular halinde düşer.
Bulutun içi ise, dışından çok daha karışık ve fırtınalı bir yerdir. Düşey hava akımları bulutun içinde öylesine hızlı hareket halindedir ki, aşağıdan yukarı doğru esen rüzgârlar saatte 150 km seviyesinde hızlara ulaşabilir. Rüzgârın aşağı inişi ise, çıkışından daha da sür’atlidir.
Bu dehşetli fırtınaların içinde kilometrelerce yükselen, sonra aynı yolu daha hızlı şekilde inen, tekrar çıkan, tekrar inen buz kristalleri, her iniş çıkışta daha da irileşir ve çeşitli büyüklüklerde dolu taneleri halini alırlar. Artık taşınamayacak ağırlığa eriştiklerinde ise, dolu tanelerinin yeryüzüne iniş vaktidir. Çapları normal olarak 1 cm’den daha aşağıda olan dolu tanelerinin 10 cm’den fazla büyüklüklere eriştikleri ve saatte 200 km’yi aşan hızlarla yeryüzüne indikleri de tespit edilmiştir.
Âyet, cumulonimbus bulutlarının yaratılışını anlattıktan sonra, onlara “dağ” istiâresiyle atıfta bulunuyor ve sonra da o “dağların” içindeki dolulardan söz ediyor. Bu tasviri bugünkü bilgilerimizle karşılaştırdığımızda, ayrıntılar hemen yerine oturuveriyor; çünkü biz bugün cumulonimbus bulutlarının nasıl inşa edildiğini de, doluların bu bulutlarda yaratıldığını da biliyoruz.
Âyet bu kadarla da kalmıyor, daha ötesini bize anlatıyor.
“Onun şimşeği” diyerek, cumulonimbus bulutları ve onda yaratılan dolu ile şimşek arasındaki ilişkiye de dikkatimizi çekiyor.
Aynı şeyi bugünkü bilgilerimiz de bize gösteriyor. Çünkü cumulonimbus bulutlarının, dolunun yanı sıra şimşek ürettiklerini de biliyoruz. Üstelik, bir cumulonimbus bulutunun şimşek üretme potansiyeli, ürettiği dolu miktarıyla da doğrudan ilişkili bulunuyor; bulut ne kadar çok buz içeriyorsa, orada o kadar fazla şimşek çakacak demektir.
İşte Kur’ân, “onun şimşeği” buyurmak suretiyle, mucizeli beyanıyla, ibret nazarlarımızı gökyüzünün dağlarına çeviriyor.
Ve “Görmedin mi?” diye soruyor bize.
“Evet,” diyoruz. “Gördük ve inandık.”
İnandık; çünkü gökten dağları indiren de O, yüce katından bize Kur’ân’ı indiren de O.
***
Âyetler ve İbretler’den