UTESAV tarafından düzenlenen Kur’an Buluşmalarının 147. bölümünde, “yaratma” kavramının Kur’ân-ı Kerimde ele alınışını inceledik.
Bir önceki bölümde, “Allah dilediğini halk eder” meâlindeik ifadenin “irade” sıfatına bakan yönünü ele almıştık; bu defa da “halk etme” kavramı üzerinde durduk.
Erdemli Hayat projesi kapsamında MÜSİAD genel merkezinde gerçekleşen programda, “halk etme” kavramının âyetlerdeki kullanılışını şu açılardan inceledik:
- Yoktan yaratma
- Bir ulûhiyet özelliği: halk etme
- Allah’tan başkası halk edemez / halk edemeyen ilâh olamaz
- Hâlık’ın kudreti sınırsızdır / sınırsız kudret karşısında herşey eşittir
- Hâlık’ın her halk edişi hikmet iledir
- Hâlık Teâlâ sadece insanı yaratmakla kalmamış, kâinat dolusu nimetleri de halk ederek insanın hizmetine vermiştir
- “Halk” fiilinin “takdir” mânâsında kullanılışı
- Allah Teâlâ’nın Hâlık, Hallâk ve Ahsenü’l-Hâlıkîn isimleri
- “Halk etmek” tabiri insanlar hakkında kullanıldığı zaman hangi anlama gelir?
- Hâlık ismiyle yakınlığı bulunan diğer Esmâ
Bu incelemelerimiz ise bizi şu sonuçlara ulaştırdı:
- Halk etmek, “yaratmak” anlamına gelen fiiller arasında en genel anlamlısı denebilir.
- Kur’ân-ı Kerim’de çeşitli şekillerde 250’ye yakın yerde geçer.
- İsim olarak (Hâlık, Hallâk, Ahsenü’l-Hâlıkîn) geçtiği âyetlerin tamamı, fiillerin de ekserîsi Mekke döneminde inmiştir.
- İlk olarak inen âyette, Resulullah’a risalet vazifesi, “halk eden” ve “insanı bir kan pıhtısından halk eden Rabbinden” tevdi edilmiştir.
- Kur’ân-ı Kerim’in ulûhiyet tarifleri, Allah Teâlâ’nın yaratıcılığını bir yandan en genel hatlarıyla, diğer taraftan da oldukça ayrıntılı tasvirlerle sürekli olarak vurgulanmış,
- böylece ulûhiyet hakkında bâtıl inançların sızabileceği en küçük bir açık kapı bırakılmadığı gibi,
- Allah’ın yaratıcılığı, Onun ayrıntılarda bütün parlaklığıyla ortaya çıkan lütuf ve keremiyle, nimet ve ihsanlarıyla beraber mü’minlerin gözleri önüne serilmiştir.
- Bir mü’min Kur’ân okurken, kâinatın bütün yaratılış safhalarını “halk” penceresinden izleyen bir seyirci gibidir:
- Semâvâtın yaratılışından göklerin ve yerin birbirinden ayrılışına, yeryüzüne dağların birer kazık gibi çakılışından her bir canlı varlığın peş peşe hayat sahnesinde belirmesine, kendisinin anne rahmindeki yaratılış aşamalarından yıldızların dökülüşüne, yaratılışıyla bütün inkâr âlemine meydan okuyan bir sinekten bahçelerinde yaşanacak mutluluklara kadar bütün hilkat maceraları bir bir gözlerinin önünden geçer.
- Kur’ân’ın bu tasvirleri, bir taraftan Hâlık’ı herşeyin yaratıcısı olan ve hiçbir şeriki ve benzeri bulunmayan yegâne ilâh olarak bize tanıtırken, bir taraftan da o Hâlık’tan başka herşeyi yaratılmışlıkta mutlak bir eşitlikte birleştirir.
- Böylece, inanan insan, kendisinin ve bütün varlıkların Hâlıkından başka hiç kimsenin karşısında eğilmeyen aziz bir kul olmanın şerefini, en küçük ve zayıf bir mahlûk karşısında dahi üstünlük taslamayacak bir tevazu ve olgunlukla birlikte yaşar; aynı zamanda da bütün varlık âlemiyle birlikte, aynı Hâlık’ın kulları olmaktan gelen bir kardeşliği paylaşır.
- Kendisiyle beraber bütün varlıkların aynı Hâlık tarafından yaratılmış birer kul olduğunu bilmek, o Hâlık’ın ilim, irade, rahmet gibi herşeyi kuşatan sıfatlarıyla birlikte düşünüldüğünde, her mü’min için büyük bir ferah sebebi olur, onu dünyanın dert ve tasalarından kurtarır.
- Kendisinin Allah tarafından yaratılmış ve O’nun dilediği gibi bir vücuda kavuşturulmuş olduğunu bilmek insan için en büyük bir şeref ve mutluluk vesilesidir. Hâlık Teâlâ’nın “Sizin için yarattım” diyerek gökteki ve yerdeki nimetleri önümüze sermesi ise, bu şerefi ve bu mutluluğu çok daha ötelere taşır.