İHTİYATA ÇAĞRI

Önde gelen hadis âlimlerimizden Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan, son günlerde bazı çevrelerce tartışma konusu yapılan fiten ve melâhim hadisleri hakkında sağlıklı bir değerlendirme yapmak için gerekli olan şartları açıkladı.

 

Konuyla ilgili olarak kaleme aldığı yazısında, Prof. Dr. Çakan, özetle şu tesbitleri yaptı:

 

– İstikbaldeki fitnelerden bahseden hadisler Kütüb-ü Sitte’nin altı kitabından beş tanesinde yer alıyor.

 

– Bu tür haberlerin sahih olanları da, zayıf olanları da var. Bunların tahkik mercii ise hadis kitaplarıdır.

 

– “Olaylar olduktan sonra onu Peygambere söylettiler” demenin insafla ilgisi yok.

 

– İstikbale ait haberleri İslâm âlimleri ihtiyatla karşılamışlardır. Ancak bir fiten hadisi hakkındaki menfi sonucu bütün fiten hadislerine teşmil etmek doğru olmaz. Ayrıca, ihtilâflı bir hadis hakkında bir başkası makul değerlendirmeler yapmış olabilir.

 

– Neticesi önceden tayin edilen bir araştırmanın ilmî objektiflikten ziyade, belli bir düşünceyi veya grubu desteklemek ya da hedef almaktan öte bir anlam taşımayacağı açıktır.

 

Ülkemizin sayılı hadis otoritelerinden biri olan İsmail Lütfi Hoca’nın yazısı:

 

***

 

FİTEN-MELÂHİM HADİSLERİ

Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan

Son zamanlarda yoğun olarak fiten ve melahim hadisleri üzerinde tartışmalar sosyal medya ve ülke gündemini meşgul etmektedir. Konuya ait farklı yaklaşımların ortak noktası, “toptancı” ve “bilimsellikten uzak” olmalarıdır. Cedel/polemik üslubu, konuya yönelik soğukkanlı değerlendirme yapma imkanını ortadan kaldırmakta, ithamkâr taraftarlıklar/yandaşlıklar ortaya çıkmaktadır.

Konuya ait durumu özetleyip meselenin ele alınmasında doğru ve orta yolu açıklama  zarureti doğmuştur. Bu yazı böyle bir düşüncenin ürünü olarak kaleme alınmıştır.

Hadîs külliyâtında fiten, melâhim, eşrâtu’s-sâa, herc kelimelerine, “İslâm toplumunda çeşitli dinî ve siyasî sebeplerle ortaya çıkan her türlü sosyal kargaşa, savaş ve ölümle sonuçlanan olaylar, kıyametten önce zuhur etmesi beklenen bazı alâmetler” diye yer verilmektedir.

Önce konuyla ilgili ana kavramları kısaca açıklayalım:

  1. Fiten. Fiten fitne kelimesinin çoğuludur.Râgıb el-İsfehânî’ (ö.425) Şöyle der: Fitne, altın ve gümüşün kalitesinin artırılması için ateşte eritilmesi ve saf hale getirilmesidir. Azab manasına gelir “ذوقوا فتنتكم” azabınızı tadın.[1] İmtihan ve deneme sınama manasına gelir. “وفتناك فتونا” seni sıkı bir denemeden geçirdik.[2]

Fitne, Allah tarafından olursa onda bir hikmet vardır. Eğer insandan sadır oluyorsa bu fitne yerilmektedir.

Bazı bilginler de şöyle demişlerdir: Fitne, sınama, imtihan etme deneme manasındadır. Bela ve musibetin insanı düşürdüğü durum için kullanılır. İnsanı küfre günaha götüren her şeyi ifade  eder.[3]

Terim manası: el-Cürcânî (v.1079) şöyle der: İnsanın hayır ve şer durumunun belli olmasıdır. Çünkü insanın başına gelen bela ve musibet insanın denenmesi sonucunda hayır ve şerre mi yöneldiğini gösterir.[4]

  1. Melahim, melhame kelimesinin çoğuludur. İbni Manzur (v. 711) Melhame, büyük olay, savaş, savaş yeridir[5] diye tanımlamıştır.

Şöyle de denilmiştir: Melhame, lahm (لحم) kelimesinden gelmektedir. Melhame denmesinin sebebi savaş esnasında askerlerin ve ölenlerin kesilmiş etleridir.  Lügatta, savaş kimler arasında olursa olsun ona melhame denir. Yani Müslümanlar ile gayr-i müslimler arasında olması, İslam’dan önce veya sonra olması fark etmez.

Terim manası ise: Müslümanlar ile kâfirler arasında yapılan ve yapılacak olan büyük savaşlardır.

Fitne savaşı: Müslümanlar arasında yapılan savaştır.[6]

  1. Eşrât; Alametler, belirtiler, şartlar; eşrâtu’s- sâa, Kıyamet alametleri demektir.
  2. Herc ise, Habeşçe’de ölüm, öldürme anlamına gelmektedir.

 

KÜTÜB-İ SİTTEDE FİTEN VE MELAHİM HADİSLERİ

Fiten ve melahim’e ait rivayetler kütüb-i sitte ‘nin beşinde (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi ve İbn Mace) birer bölüm olarak yer almaktadır. Nesâi’de böyle bir bölüm yoktur. Özellikle Ebu Davud ve İbn Mace’nin eserlerinin ahkam hadislerini içeren birer Sünen olmalarına rağmen bu konuların bu eserlerde yer alması ilginçtir. Buhari, Müslim ve Tirmizi Cami nitelikli eserler olduğu için onların “tüm konulara yönelik rivayetleri ihtiva etmeleri” yapıları gereğidir ve tabiidir.

Buhârî, Tirmizî ve İbn Mâce, ilgili bölüme “Kitâbu’l-fiten” adını verirken, Müslim’in Sahih’inde, kıyamet alâmetlerine dair rivayetlere de dikkat çekmek üzere “Kitâbu’l-fiten ve eşrâti’s-sâa” başlığı konulmuştur.[7]

Buhârî ve Tirmizî Kitâbu’l-fiten’de, Müslümanlar arasında meydana gelecek iç karışıklıklar, başka milletlerle yapılacak savaşlar, kıyamet alâmetleri, fitnelerden uzak durmak ve takınılması gereken tavra dair hadîslere yer verirler.

İbn Mâce, Kitâbu’l-fiten bölümünde, eşrâtu’s-sâa ve melâhim adını verdiği bâb/konu başlıkları altında meseleyi tasnif eder.

Ebu Dâvûd ise fiten ve melâhim kavramlarını farklı değerlendirir ve eserinde konuyu üç farklı başlıkta toplar:

Kitâbu’l-fiten’de, daha çok yakın zamanda Müslümanlar arasında meydana gelecek ve uzak durulması emredilen karışıklıklara dair rivayetler sıralanır.

Kitâbu’lmelâhim’de uzak gelecekte gerçekleşecek, farklı devletlerle yapılacak savaşlardan ve deccâl, cessâse gibi kıyamet alâmetlerinden bahsedilir.

Kitâbu’l – Mehdî bölümünde ise, gelecekte ortaya çıkacak kurtarıcı fikrinin temsilcisi Mehdi ve onun etrafında gerçekleşecek olaylara dair rivayetler yer alır.

Bu beş hadis kaynağının ilgili bölümlerinde yer alan rivayetler genel olarak, istikbalde meydana gelecek siyasal ve sosyal bazı hâdiselere, bu olaylardan uzak durmaya, bu kargaşa döneminde nasıl bir tavır takınılması gerektiğine dairdir. Bunun yanında kıyamet alâmetlerine, gelecekte gerçekleşecek bazı olağanüstü hâdiselere dair rivayetlere de “fiten ve melahim” bölümlerinde yer verilmiştir.

Pek tabiidir ki bu bölümlerde yer alan hadîs-i şeriflere yüklenen anlamlar, genelde şârihlerin yorumlarına dayanmaktadır.

Burada dikkatimizi çeken bir noktayı belirtmek isteriz: Şârihler anlama faaliyetinde bulundukları hadisleri  pek tabiî olarak yaşadıkları dönemle bağlantılı olarak yorumlamışlardır. Bu sebeple ele alınan bir hadîs-i şerife, daha yakın dönemde yazılmış bir şerhte, bugün ile daha irtibatlı bir mananın yüklendiği görülebilmektedir. Örneğin İbn Mâce’nin Kitâbu’l-fiten bölümünde yer alan zinanın artmasının ve aleni bir şekilde yapılmasının kıyamet alâmeti olduğuna dair rivayet, Ahmet Adevi tarafından, okullarda, toplantı yerlerinde, kulüplerde kadın ve erkeklerin karışık bir şekilde bulunması şeklinde yorumlanmıştır.[8]

Fiten ve melahime dair nakledilen rivayetlerin kaynağı hakkında da farklı görüşler ileri sürülmüştür. Ancak Hz. Peygamber’in vefatından sonra meydana gelecek bir takım siyasi ve dini çalkantıların, yer yer tarihsel detaylarına varıncaya kadar onun diliyle aktarılmış olması, fiten hadîsleri üzerinde birtakım kaygılar uyandırmaktadır.

  1. Bu rivayetler, içinde bulunulan siyasî ve sosyal durumun bir parçası olarak ortaya çıkmıştır diyenler, özellikle Hz. Peygamber’in vefatını müteakip yakın geleceğe dair meydana gelecek siyasi-ictimâî olaylara işaret eden fiten haberlerinin, dinin siyasete nasıl alet edildiğini gösteren tarihî vesikalar olduğunu ileri sürerler.
  2. Onları Hz. Peygamber’in bir mucizesi olarak kabul edenler, büyük çoğunluğu nebevî ihbar mahiyetinde olan bu rivayetlerin reddedilmeleri şöyle dursun, onların, Hz. Peygamber’in nübüvvetinin alâmeti olan birer mucizesi olduğu kanaatindedirler.
  3. Bu tür hadîslerin Yahudi ve Hristiyanlığa dair Apokaliptisizm kaynaklı olduğunu ileri sürenler de bulunmaktadır.

Fiten hadislerinin Resulullah’a sonradan atfedildiği ve bunların onun hadisleri olmadığı kabul edildiği takdirde sorulacak ilk soru ise, bu hadislerin ne zaman üretildiği ve Resulullah’a kimler tarafından atfedildiği olacaktır.

Kimi âlimlere göre de kıyamet alâmetleri olarak anılan olaylar henüz gerçekleşmediğinden bunlara dair haberlerin metin yönünden değil, isnad açısından ele alınması daha doğru olur.

Bir Uyarı/Önemli bir nokta

Fiten’le ilgili haberlerin, içinde bulunulan siyasî ve sosyal durumun bir parçası olarak sonradan ortaya çıktığını ileri süren, bu düşüncelerini de  olayla ilgili rivayetin, olayın oluşumu esnasında ya da olaydan sonra rivayet edilmiş olmasıyla ispat etmeye kalkanlar bir noktayı gözden kaçırmaktadırlar. Şu rivayet, bu noktadaki ihmali tespit ve teşhir etmektedir:

حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ حَدَّثَنَا جَرِيرٌ عَنْ الْأَعْمَشِ عَنْ أَبِي وَائِلٍ عَنْ حُذَيْفَةَ قَالَ

قَامَ فِينَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَائِمًا فَمَا تَرَكَ شَيْئًا يَكُونُ فِي مَقَامِهِ ذَلِكَ إِلَى قِيَامِ السَّاعَةِ إِلَّا حَدَّثَهُ حَفِظَهُ مَنْ حَفِظَهُ وَنَسِيَهُ مَنْ نَسِيَهُ قَدْ عَلِمَهُ أَصْحَابُهُ هَؤُلَاءِ وَإِنَّهُ لَيَكُونُ مِنْهُ الشَّيْءُ فَأَذْكُرُهُ كَمَا يَذْكُرُ الرَّجُلُ وَجْهَ الرَّجُلِ إِذَا غَابَ عَنْهُ ثُمَّ إِذَا رَآهُ عَرَفَهُ

Hz. Peygamber’in sırdaşı Huzeyfe b. el-Yeman (r.a.)şöyle demiştir:

“Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem aramızda ayağa kalktı ve o zamandan kıyamete kadar ne olacaksa hiç bir şey bırakmadan hepsini haber verdi. Onu öğrenen öğrendi unutan unuttu. Onları Resulullah’ın şu (yakın) sahabileri bilir.

Bir adam birinden ayrılıp da sonra karşılaştığında onu tanıyıp yüzünü hatırladığı gibi ben de Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem‘in bu haber verdiklerinden bir şey meydana geldi mi hemen hatırlıyorum.”[9]

Burada cereyan eden bazı olayların, o olaylara yönelik daha önceden bilinen ve zamanla unutulmuş olan kimi bilgilerin hatırlanmasına vesile olduğu ifade edilmektedir. Bu da pek tabii ve insani bir gerçektir. Bu sebeple “olaylar olduktan sonra onları Hz. Peygamber’e söyletmişler” anlamına gelen ifadelerin ve ithamların büyük çoğunluğu insaf hudutları dışında kalan beyanlardır.

Nitekim Sahih-i Buhari’nin Fiten Bölümündeki Havz hadisi üzerinde metin tenkidi esasları çerçevesinde başarılı bir doktora tezi yapmış olan Prof. Dr. Mustafa Ertürk’e göre, geleceğe dair Hz. Peygamber’in anlattıkları insandaki tabiî hallerin, fıtrî özelliklerin kıyamete kadar devam edeceğini göstermektedir. Örneğin “Hz. Peygamber kıyamete kadar olacakları anlattı” sözünü; Resûlullâh’ın zaman, mekan ve hatta tarih belirterek, şahıs ve toplulukların da isimlerini vererek insanlar arasında meydana gelecek büyük olayları, savaşları ve fitneleri haber verdi, tarzında anlamak süre itibariyle çok zordur. Gerek Kitabü’l-fiten’de gerekse diğer bölümlerdeki fiten ve melâhim hadislerinde Hz. Peygamber’in vefatından “Kıyâmetin kopacağı âna kadar” fert ve toplum bazında meydana gelecek bazı olayların zikredildiği görülmektedir. Vefâtından sonrası için Hz. Peygamber’in, doğrudan veya dolaylı olarak, geleceğe ait bilgi vermesinin mümkün olduğunu prensipte kabul etmemize rağmen, bu tür haberlerin isabetli tespit ve izahında bazı müşkillerin bulunduğu, bunlar hakkında ilmi anlamda müsbet veya menfi bir şey söylemenin ilk anda mümkün olamayacağı, en azından çok zor olduğu görülmüştür. Zamanı, mekanı ve hatta tarihi kesin hatlarla belirlenen istikbalî hadiselerden bahseden rivayetleri İslam alimleri her zaman ihtiyatla karşılamışlar, hatta bir kısmı o dönemde cereyan eden içtimai, siyasi ve dini hareketlerin bir yansıması olarak görmüşlerdir.

Ancak yine de bir veya birden fazla fiten hadisi hakkında varılacak menfi sonuçlardan bütün fiten hadislerine yönelik genel bir değerlendirmede bulunmanın doğru olmadığını düşünmekteyiz. Bu nevi haberlerin sahihliği konusunda mümkün mertebe ihtiyatlı ifadeler kullanma,  ihtilafı giderilmeyen bir hadisin bir başkası tarafından makul ve ilmi ölçüler çerçevesinde değerlendirileceğini hesaba katmak ilimde ihtiyat ve tesebbütün bir gereği olsa gerektir. Nassların tetkikinde mümkün olduğunca “ihtiyatlı ifade” kullanmak, ayrıntıları ve en küçük ihtimalleri bile göz ardı etmeme dikkat ve titizliğinin, bilimselliğin, insaf ve i’tidâlin bir sonucudur. Bu itibarla senedi sahih olan bütün fiten hadislerini tamamen mevzu (uydurma) ya da sahih kabul etmek yerine, her bir hadisin sabırla ve ön kabullerden uzak bir şekilde incelenerek değerlendirilmesini bilimselliğin ön şartı olarak düşünmekteyiz. Neticesi önceden tayin edilen bir araştırmanın ilmî objektiflikten ziyade, belli bir düşünceyi veya grubu desteklemek ya da hedef almaktan öte bir anlam taşımayacağı açıktır.[10]

Problemli gibi görünen bu durumların yanında şu da bir gerçektir ki muhaddisler, toplum düzeni ve sosyal barışa ilişkin hadisleri daha ziyade müstakil fiten kitaplarında ve hadis eserlerinin fiten bölümlerinde nakletmişlerdir. Fiten başlığı altında devlet başkanı ve idarecilere karşı nasıl davranılması gerektiğini, Müslümanlar arasındaki iç savaş ve kargaşa dönemlerinde takınılacak tavrı, gelecekte ortaya çıkması beklenen felaketler ve kıyamet alâmetleri  gibi konuları ele almışlardır. İlk bakışta birbirleri ile alakasız gibi görünen bu konular, sosyal barış ve toplum düzeninin korunması ortak paydasında birleşmektedir.

Bu sebeple “Fiten ve Melâhim Edebiyatı” içinde yer alan bütün rivayetleri eleştirerek toptan reddetmenin, dinî mirasa haksızlık olacağı açıktır.

Netice

Tecrîd-i Sarih mütercimi Baban-zade Ahmed Naim, siyer, meğazi ve melahim ile alakalı haberlerde, haberlerin senedle rivayet edilmesinden dolayı tarih kitaplarından daha üstün olduğunu belirttikten sonra bu tür haberler hakkında; “bunların derece derece sahih olanları çok olduğu gibi, derece derece zayıf olanları da pek çoktur. Bunların bugün merci-i tahkiki hadis kitaplarıdır”[11] diyerek bu tür haberlerin tekrar tahkik ve tahlile açık olduğunu vurgular. İşin özü ve doğrusu da budur.

Fiten ve melahim hadisleri üzerinde bilimsellikten ve teenniden uzak değerlendirmelerin yeni fitnelere sebep olduğu ve olacağı ayan-beyan ortada iken konuyu kaşıyıp duranlara, الفتنة نائمة لعن الله من أيقظها “” “Fitne uykudadır. Onu uyandırana Allah lanet etsin![12] sözünü hatırlatmak yerinde olacaktır.

[1] ez- Zariyat 14

[2] Taha (20) 40

[3] el-Fiyruz Abadi el-Kamus ul-Muhit babu’n-Nun Faslu “fe”

[4] Cürcani Et-Tarifat s. 212

[5] Lisanu’l-Arap 12/535

[6] el -Azimâbâdî, Avnu’l-mabud , 11/575

[7] Sahih‘te konu başlıkları Müslim tarafından konulmamıştır.

[8] Ahmed Adevi, İhdâü’d-dibâce, V, 411

[9] Ebu Davud, Fiten 1

[10] Bk. Ertürk, Metin Tenkidi,  324-325

[11] Tecrid Tercemesi, Mukaddime, s. 99

[12]  Ali el-Muttakî, Kenzü’l-ummal, XI, 127