Risale-i Nur’un bugün herkesçe görülen inkişaf ve fütuhatını, daha işin başlangıcındayken görmek ve bu hakikate sarsılmaz bir iman ile bağlanarak her şeyini bu iman hizmeti uğrunda gözden çıkarabilmek, Üstad’ın etrafında kenetlenmiş olan bahtiyarların bâriz özelliği idi.
Cenab-ı Hakkın bu özellikle mümtaz kıldığı insanlardan biri de Abdullah Yeğin ağabey idi. O, Risale-i Nur’u tanıdığı ilk andan son nefesine kadar geçen bereketli ömrü içindeki her nefesinde Nur’u solumuş, her ânını Nur ile yaşamış, Nur’a boyanan ruhunu ve hayatına hiçbir mâlâyâniyat kondurmamış bir Nur kahramanı idi.
Bir üniversite talebesi iken Üstad’ına yazdığı bir mektubunda Nur’un fütuhatını baharın gelişine benzetiyor ve “Medresetüzzehra’nın bu muazzam faaliyeti, zemin yüzünde bahar mevsiminde olan İlahî ve muazzam neşir gibi sessiz, gürültüsüz, şaşaasız, gösterişsiz ve mütevazi ve fakat muazzam bir şekilde cereyan etmektedir” diyordu.
Abdullah Yeğin ağabeyin Tarihçe-i Hayat’ta yer alan mektubu:
Çok mübarek Üstadımız Hazretleri!
Evvelâ: Geçenlerde alınan Nur eczalarının hepsi dağıldı; Nur’un müştakları sürur içinde kaldılar. Nur’dan kısmeti olanlar, birer birer çıkıp ona koşuyorlar. Nur arayan sineler, مَنْ طَلَبَ وَ جَدَّ وَجَدَ hakikatınca buluyorlar. Bu sefer Ziya kardeşimizin getirdiği otuzdört adet Sözler kapışıldı. Asâ-yı Musa’lar Ankara’ya ve Anadolu’nun muhtelif yerlerine dağılıyor.
Risale-i Nur’un perde arkasındaki parlaklığını görmeyenler dahi ona tarafdardırlar. Risale-i Nur’un Medresetüzzehra’sı Anadolu çapında ve Âlem-i İslâm ölçüsünde genişleyeceğini; Risale-i Nur’daki hakikatin yüksekliğinden ve dikkat ve tefekkürle okuyan mü’minlerin ve ehl-i ilmin arasında vücuda gelen sarsılmaz uhuvvet ve kardeşlikten anlıyoruz. Medresetüzzehra’nın bu muazzam faaliyeti, zemin yüzünde bahar mevsiminde olan İlahî ve muazzam neşir gibi sessiz, gürültüsüz, şaşaasız, gösterişsiz ve mütevazi ve fakat muazzam bir şekilde cereyan etmektedir. Fıtraten acûl olan insanoğlu âlemde hâkim olan kanun-u İlahî’yi düşünmeyerek, her mes’elenin istediği vakitte hallolunmasını istiyor; küçük dairelerdeki vazifelerini atlayıp, büyük dairelere sapıyor.
Tohumları atılmış ve sünbül vaktine gelmiş olan Risale-i Nur’un yetiştirdiği hakikî imanlı zâtlar, inşâallah yakın zamanda Âlem-i İslâm’a birer nümune-i imtisal olup nur-u hidayeti göstereceklerdir.
Ankara Üniversitesi Nur Talebeleri namına
Abdullah