Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, diyalog merkezlerinde melez bir din üretme çalışmaları yapıldığını belirterek, “Tevhid ile teslis arasında diyalog olmaz” dedi.
Görmez, Müslümanlara karşı işlenen terör suçlarına karşı dünyanın sessiz kalmasından da şikâyet ederek “Geçen hafta Paris’te yine hiçbir şekilde hiçbir müminin, hiçbir aklı selimin kabul etmeyeceği 12 insan hunharca katledildi. Ama 12 milyon insanın katledildiğine ses çıkarmayan insanlığın sadece 12 kişiye düzenlenen bir cinayet sebebiyle ayağa kalkmasını ibretle izledik” şeklinde konuştu.
Edirne’de başlayan ve üç gün devam edecek olan 30. İl Müftüleri İstişare Toplantısında konuşan Diyanet İşleri Başkanı, özetle şunları söyledi:
Son yıllarda İslamofobi bütün dünyada artış gösterdi. İslam’a göre her can değerlidir. Masum bir insanın yok edilmesi tüm insanlığın yok edilmesiyle eşdeğerdir. Bir insanın ölümü, insanlığın ölümüdür. Kur’an’ın ifadesiyle ölümler arasında ayrım yapmak insanlığa yakışmaz, katliamlar arasında ayrım yapmak insanoğlunun karı değildir. Şiddet ve terörün seküler temellere dayanmasıyla, sözde dini temellere dayanması arasında fark gözetmek doğru değildir. Vahşete dayalı ölümlerin, Şam’da Bağdat’ta olmasıyla Paris’te olmasının farkı yoktur. Dehşetle katliamın Karaçi’de Yemen’de meydana gelmesiyle Berlin’de, Londra’da, Washington’da meydana gelmesinin bir farkı yoktur.
Eğer dünya bu ölümlerin hepsine, katliamların tamamına bir mezhep, coğrafya ayrım yapmaksızın aynı tepkiyi vermiyorsa işte o zaman insanlık tümüyle ölüme mahkumdur. Son günlerde bunu acı acı yaşıyoruz. İbretle çağdaş dünyayı izliyoruz. Bir tarafta son 10 yılda İslam coğrafyasında acılarla kıvranan 12 milyon insan katledildi, yok edildi. Geçen hafta Paris’te yine hiçbir şekilde hiçbir müminin, hiçbir aklı selimin kabul etmeyeceği 12 insan hunharca katledildi. Ama 12 milyon insanın katledildiğine ses çıkarmayan insanlığın sadece 12 kişiye düzenlenen bir cinayet sebebiyle ayağa kalkmasını ibretle izledik.
“İslamofobia, tüm dünyayı sararak, önce nefret ve düşmanlığa daha sonrada o düşmanlık şiddete dönüştü…”
İslamofobia gelecek yıllarda daha çok konuşulacak. İslamofobia kelimesini 11 Eylül’den sonra ilk kez Hollanda Başbakanı telaffuz etti ve daha sonra da sıkça duyulmaya başlandı. Zaman içerisinde İslamafobia, tüm dünyayı sararak korku olmaktan çıkarak, önce nefret ve düşmanlığa daha sonrada şiddete dönüştü. 2014 yılında camilere yapılan saldırılar, camilere yazılan ırkçı yazılar, camilere asılan domuz kafaları gibi nefret suçlarını sadece Avrupa’da görev yapan arkadaşlarımızın camilerine yapılanları dahi topladığımızda büyük bir yekun oluşturduğunu belirtmek isterim. Araştırmalar, Avrupa’da yaşayan 3 kişiden birinin bu korkuya kapıldığını gösteriyor. Elbette bunu biz Müslümanlar büyük bir öz eleştiriyle, kendimiz üzerinde, İslam coğrafyasında düşünerek ele almalıyız.
Müslümanlar için İslam’ın rahmet mesajını insanlığa yaymakla mükellef diyanet camiası için üç insandan biri değil, bir tek insanın kalbine, yaratıcının yeryüzüne rahmet olarak gönderdiği İslam’ın bir korku ve nefret olarak yerleşmesinin en büyük sorun ve dert olması gerekir. Bu nefret ve korkunun yüreklerden nasıl taşınabileceği konusuna kafa yorulması gerekiyor.
Hiçbir yere medeniyet götürmediler
Yıllarca dünyadaki çeşitli coğrafyalara “medeniyet götüreceğiz” denilerek hiçbir şey götürülmedi. Bugün Türkiye’nin Afrika’daki Müslümanlarla ilişkileri gelişti. Sömürgelere maruz kalan bütün Afrika’yı görüyoruz ve biliyoruz ancak medeniyet adına bu topraklara hiçbir şeyin taşınmadığını görmenin hüznünü yaşıyoruz. Afrika’nın birçok yerindeki insanlar karnını doyuracak ekmek bulamıyor ancak yeryüzünde gelişmiş en büyük silahlar o insanların elinde olmaya devam ediyor. Biz Somali’yi Türkiye olarak Sayın Başbakanın ilk ziyaretinde Türkiye’den bir uçak dolusu insanlar olarak ziyaret ettik. Somali’de acı acı şunu müşahede ettik. İnsanların sahip olduğu silahlar, araçlar, insanları korumak için yani güvenliği sağlamak için kullanılsaydı hiç kimse ne aç kalır, orada ne açlık olur ne sefalet olur. Üzülerek ifade edeyim, medeniyet götürüyoruz denilen hiçbir yere medeniyet götürülmedi.
Demokrasi diye vahşet götürdüler
Arkasından demokrasi götürüyoruz denilen her yere sadece zulüm, sadece şiddet, sadece vahşet taşındı. Bunlar, yok sayılarak, bu sebepler yok sayılarak, bütün bunların neticelerini ve bu neticelerde yaşanan şiddeti Müslümanlara mal etmek İslam’a yapılabilecek en büyük haksızlık olur.
Tevhid ile teslis arasında diyalog olmaz
Başkan Görmez, Papa’nın Türkiye ziyaretini hatırlatarak, görüşmede bazı konuların ele alındığını, özellikle diyalog kelimesinin görüşmelerde de ifade edildiğini belirtti. Diyalog kelimesinin kirlenen bir kelime olduğunu ifade eden Başkan Görmez, şöyle devam etti;
Yeni bir iletişim biçimi geliştirilmek isteniyorsa, bu kilisenin kendisinin ilan ettiği dinler arası diyalog başlığı altında olmaz, olamaz dedim. Çünkü Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında, Müslümanlarla Yahudiler arasında, Müslümanlarla herhangi bir din mensupları arasında hakka ve adalete dayalı olarak insani ve sosyal her türlü ilişki olur. Ancak tevhid ve teslis arasında diyalog olmaz. Bunu toplumlar, topluluklar birbirlerini kandırmasınlar diye söylüyorum ancak hakka ve adalete dayalı yeni ilişkilerin kriterleri konuşulabilir.
Kudüs Kriterleri
Benim önerim şu oldu, Kudüs bugün üzülerek belirteyim bir çatışmanın merkezi olarak dile geliyor. Kudüs her üç dinin de mukaddes kabul ettiği bir mekandır. Öyleyse ‘Kudüs kriterleri’ başlığı altında birlikte yaşama ahlâkının kriterlerini konuşalım. Birlikte yaşama hukukunun kriterlerini konuşalım. İnanın son 40 yılda, 1960’lı yıllardan bugüne kadar ‘dinler arası diyalog’ başlığı altında yapılan hiçbir toplantı insanlığa hiçbir şey katmamıştır.
Melez bir din üretme çabası
Dinler arasında diyalog olmaz. Hele hele bazı yerlerde diyalog merkezleri kuruldu. Bu merkezlerde dinlerin ortak yönleri bir araya getirilmek suretiyle adeta melez bir din üretilme çabalarına da şahit olduk. Bu hiçbir Müslümanın kabul edebileceği bir şey değildir. Eğer kendi inancına saygı duyuyorsa herhangi bir Hıristiyan’ın da kabul edebileceği bir şey değildir. Tekrar ediyorum, tevhid ile teslis arasında diyalog olmaz. Ama Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında Müslümanlarla gayrimüslimler arasında hakka ve adalete dayalı birlikte yaşamanın ahlakı, birlikte yaşamanın hukuku ve bunun kriterleri olur. Bunu da dünyaya armağan eden dinin mensuplarıyız biz.