Daha sonra sosyal medyanın ve daha başka teknik
imkânların gittikçe artan hız ve imkânlarla devreye girmesi bu zevkimizi fazlasıyla
kaçırdı. İster istemez hepimiz bu rüzgâra kapıldık; kapılmayanlar da zaten devre
dışı kaldı. Ama zaman zaman dönüp de ilk blog yayınlarına baktığımda, bir özlem
kendisini ciddî şekilde hissettiriyordu: O blogların bir çoğunda sade bir
zarafet içinde düzenlenmiş ve, dikkat dağıtıcı duyuru, reklam, bağlantı gibi
parazitlerin istilâsına -- en azından bugünkü ölçekte -- uğramamış yazılar
vardı; ve bu yazılar, “Çayını, kahveni al, fonda da sakin bir müzik hafiften
çaladursun, gel seninle sakin bir akşamı baş başa geçirelim” diye insana seslenebiliyorlardı.
Belki elimize alıp sayfalarını çevirebildiğimiz kitaplar kadar güçlü değildi
çağrıları, ama yine de kendilerini işittirebiliyorlar ve vaad ettikleri huzuru
ve zevki insana tattırabiliyorlardı.
Gerçi daha sonraki yıllarda bizim sitede yazıları mümkün
mertebe dikkat dağıtıcı unsurlardan arındırmaya hep dikkat ettik. Okuyucular da
bir makaleyi tıkladıklarında o makalenin bitimine kadar sağında solunda
herhangi bir bağlantı, duyuru, reklam gibi başkaca bir unsurla
karşılaşmadıklarını muhtemelen hatırlayacaklardır. Bununla beraber, ön
sayfalarda o sadeliği koruyamıyorduk; çünkü o vitrinler duyuru ve çağrı mekânlarıydı,
cıvıl cıvıl olmak ve birçok şeyi bir arada sunmak zorundaydılar.
Daha önce bu sütunda açıkladığım sebepler yüzünden tekrar
Blogger’a dönüş yapmak zarureti hasıl olunca, eski hatıralar tekrar canlandı ve
-- Sade Hayat kitabını yazmış bir kimse olarak -- sadelik hasreti kendisini
gittikçe daha güçlü bir şekilde hissettirmeye başladı. Yakın zamanda yeni bir
tasarımla bir deneme yaptıysam da, kar helvası gibi bu -- en azından benim için
-- tatmin edici olmadı. Evet, bu temada bir sadelik ve zarafet vardı, ama yine
görüntü ağır basıyor, ayrıca bu sadelik muhteva zenginliğini de yansıtamıyordu.
Nihayet can havliyle tekrar eski tip blog tasarımlarını gözden
geçirmeye başladığımda, birkaç ufak dokunuşla tam arzuladığım sadelik ve
zarafeti yansıtacağını umduğum bir tanesiyle karşılaştım. Sizi bilmem, ama ben
şimdi gerek blogun kendisine, gerekse tek tek yazılara baktığım zaman,
karşımdaki sayfanın beni okumaya çağırdığını hissediyorum. Ön sayfada dahi
dikkat dağıtacak hiçbir şey yok gibi. Lüzumlu olan, ancak sürekli göz önünde
durduğu takdirde kalabalık edeceğinde şüphe olmayan unsurlar, hareketli menü
halinde ve "Ayrıntılı menü" başlığı altında, sol üst köşede gizlenmiş duruyorlar ve sadece siz istediğinizde ortaya
çıkıp sonra hemen saklanıyorlar. Ve siz, karşınızda görüntüyü
rahatlatan küçük resimlerin eşliğindeki başlık ve spotlarla baş başa
kalıyorsunuz. İstediğiniz yazıyı tıkladığınızda ise, göz zevkinizi okşayacağını
umduğumuz sade ve zarif bir düzen içinde yazının kendisi karşınızda beliriyor.
Gerçi bin kadar yazıyı barındıran blogda birtakım
dokunuşlara ihtiyacı olan yerler, düzeltilecek bazı hatâlar da var; bunlar
zaman içinde inşaallah rötuşlanacak. Ama bugün huzurlarınıza çıkan bu tasarımın bizi
uzunca bir müddet mutlu edeceğini sanıyorum.
--- Ümit Şimşek