En’âm sûresinin 20-21. âyetlerini okuduğumuz 344. Kur’an Buluşmasının özeti ve video kaydı.
Allah’ın Resulü (s.a.v.) elinde Kur’ân ile ortaya çıkıp tebliğini yaptığı zaman, inkâr ehlinin şiddetli düşmanlığıyla karşılaştı. Bunların arasında, Kur’ân’ın “Kitap Ehli” olarak nitelediği Yahudi ve Hıristiyanlar da vardı. Ve bunlar, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) gerçekten Allah’ın elçisi olduğunu çok iyi biliyorlardı.
Kur’an Buluşmalarının 12 Mart Cumartesi sabahı YouTube Erdemli Hayat kanalından canlı olarak yayınlanan 344. bölümünde okuduğumuz En’am sûresinin 20-21. âyetleri bu konuya temas ediyordu:
Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu, oğullarını tanır gibi tanıyorlar. Kendilerini hüsrana sokanlar ise iman etmezler.
Allah adına yalan uyduran yahut Onun âyetlerini yalanlayan kimseden daha zalim kim var? Şu bir gerçek ki, zalimler asla kurtuluşa ermez.
Ancak âyetin ifadesi sadece tarihî bir gerçeğe yapılan atıftan ibaret kalmıyor, bütün zamanlara, özellikle günümüze yönelik son derece önemli dersler içeren bir ders teşkil ediyordu. Biz de bu derslerden nasibimizi aradığımızda özetle şu tesbitlere ulaştık:
- Allah’tan vahiy aldığı iddiası ile ortaya çıkan bir kimse eğer doğru söylüyorsa Allah’ın elçisi, doğru söylemiyorsa Allah adına yalan söyleyen bir yalancı olması gerekir. Allah adına söylenen yalan ise yalanların en büyüğüdür.
- Kur’ân’ın inişinden önce 40 yılını tam bir doğruluk ve güvenilirlik içinde geçirmiş, “emin” sıfatıyla tanınmış, üstün ahlâkı dost-düşman herkes tarafından tasdik edilmiş, daha sonra da kendisine iman edenleri hep doğruluğa ve güzel ahlâka çağırmış, hayatının her ânı da dost ve düşman gözetimi altında geçmiş bir insan, eğer Allah tarafından bir kitap getirdiğini iddia ediyorsa, bu, inanılması gereken bir dâvâdır. Kur’ân, buna inanmayanları, kendisinin benzerini getirmeye çağırmış ve bu davet cevapsız kalmıştır.
- Resulullahın ve etrafındaki Müslümanların üzerlerinde Kur’an terbiyesinin eseri apaçık göründüğü içindir ki, insanlar, pek çok tehlikeyi de göze alarak, peş peşe bu dine girdiler. Çünkü onlar Resulullahın ve ona inananların yaşayışlarını gördükleri zaman, oğullarını tanıyormuşçasına bir kesinlikle bu insanların doğru bir yolda olduklarını anlıyorlardı. Eğer Kur’an’da sayılan bu nitelikler o insanlarda bulunmasaydı, İslâmda ve Müslümanlarda kusur aramak için seferber olmuş olan Kitap Ehli ve müşrikler bunu dillerine dolamayacaklar mıydı?
- Mekke döneminin bu çetin eğitiminden geçen insanlar, daha sonra, Medine’de geniş imkânlara kavuştular, Allah’ın vaadi tahakkuk etti ve düşmanlarına üstün duruma geçtiler. Ama bu geniş imkânlar onları değiştirmedi. Onlar umumiyet itibarıyla yine hakkın şahitleri olarak kaldılar.
- Onun için bu âyetlerde geçen şahitliği, onları Allah katında makbul şahitler yapan özelliklerle beraber düşünmek ve bu şahitler arasındaki yerimizi – eğer varsa! – sorgulamak gerekmez mi?
En’âm sûresinin 20-21. âyetlerini okuduğumuz 344. Kur’an Buluşmasına ait video kaydını buradan izleyebilirsiniz: