Mâide sûresinin 103-104. âyetlerini okuduğumuz 328. Kur’an Buluşmasının özeti ve video kaydı.
İnsanları Allah’ın yolundan alıkoyan ve hem dinlerinde, hem de dünyalarında felâketten felâkete sürükleyen iki önemli sebep, 328. Kur’an Buluşmasının ana konularını teşkil ediyordu.
Bu sebeplerden biri “aklını kullanmamak,” diğeri de “taklitçilik” idi.
Buluşmada Mâide sûresinin şu mealdeki 103-104’üncü âyetlerini okuduk:
Bahîre, sâibe, vasîle ve hâm’ı Allah size yasalaştırmadı; kâfirler yalan uydurarak Allah’a iftira ediyorlar. Zaten onların çoğunluğu akıl edemeyen kimselerdir.
Onlara “Allah’ın indirdiğine ve Peygambere gelin” dendiğinde, “Atalarımızdan gördüğümüz şey bize yeter” derler. Ya onların ataları hiçbir şey bilmeyen ve doğru yolu bulamayan kimseler ise?
Kur’ân-ı Kerimin bütününü bu âyetlerin ışığında gözden geçirdiğimiz zaman açıkça gördük ki, Allah’ın kitabı bizi daima aklımızı kullanmaya çağırıyor, delilsiz bir şekilde körü körüne taklitçiliği de ebedî felâketlerin en büyük sebebi olarak gösteriyordu.
Bu iki gerçek, bizi özetle şu tesbitleri yapmaya sevk etti:
- Akıl, insanı insan yapan en önemli özelliğidir ve Kur’ân-ı Kerim de başından sonuna kadar akıl üzerinde yaptığı vurgularla, insanı, aklını kullanmaya çağırmış, aklını kullanmayanların âkıbetlerini ibret levhaları halinde gözlerimizin önüne sermiştir.
- İnsanı aziz eden akıl iken, zelil eden de aklını kullanmamaktır ki, taklitçilik, bu felâketi insanın başına açan en önemli sebep olarak görünmektedir. Allah Teâlânın bize gönderdiği kitap, aklı öven ve aklı kullanmaya bizi teşvik eden âyetler gibi, taklidi yeren ve bizi taklitçilikten uzak durmaya çağıran uyarılarla da doludur.
- Taklitçilik, zamana ve zemine göre farklı kılıklar altında ortaya çıkabilir. Bugünün en yaygın taklitçiliği de, aslında ondan en ziyade uzakta bulunması gereken bilim alanında ortaya çıkmaktadır. Kâinattaki her varlık ve her olay, üzerinde Yer ve Gökler Rabbinin apaçık mühürlerini gözler önüne serdiği halde, zamanımızın egemen anlayışı, bu mühürleri gözlerden saklayacak şekilde varlıkları ve olayları okumaya insanları sevk etmektedir. Bu konuyu, Bakara sûresinin 170. âyetini okuduğumuz 70. bölümde daha ayrıntılı şekilde ele almıştık.
- Dinde olmayan bir şeyi dinde varmış gibi görmenin ve göstermenin her ikisinin de Allah’a iftira anlamına geleceğini âyette açıkça okumuş bulunuyoruz. Bu hususu hatırlamak, taklitçiliğin her türlüsünden korunmanın önde gelen şartıdır.
- Sonu hüsranla bitecek olan taklitçilikten korunmanın yolu, okuduğumuz âyet-i kerimede, “Allah’ın indirdiğine ve Peygambere gelmek” ifadesinde açıkça bildirilmiştir ki, bu da, hayatımızı Kur’ân ve Sünnet ile tanzim etmek ve her şeyi bu iki kaynağa uygunluğu açısından değerlendirmek demektir. Ne var ki, insanları doğru yola çağırdığını iddia eden kimselerden ve cereyanlardan bir kısmının bu adrese çıkmadığı da bir vakıadır. Bu da gösteriyor ki, Allah’ın ve Resulünün davetine icabet de taklit değil tahkik yoluyla sağlıklı sonuca ulaşacak bir iştir. Bu ise, Kur’ân ve Sünnet ile haşir neşir olmayı ve çağırıldığımız yollardan hangisinin bu iki yüce kaynağa çıktığını ayırt edebilecek bir formasyon kazanmayı gerekli kılmaktadır.
Mâide sûresinin 103-104. âyetlerini okuduğumuz 328. Kur’an Buluşmasının tam video kaydını buradan izleyebilirsiniz:
UTESAV organizasyonuyla gerçekleşen ve daha önce MÜSİAD Genel Merkezinde yapılan Kur’an Buluşmaları, salgın sebebiyle bir müddettir https://www.youtube.com/erdemlihayat adresinden Cumartesi günleri 07:30’dan itibaren canlı olarak yayınlanıyor. Kur’an Buluşmaları ile ilgili gelişmeleri kaçırmamak için bu sayfaya abone olabilirsiniz.
Sitede yayınlanan yazılardan ânında haberdar olmak için
bizi Twitter’da takip edebilirsiniz: