ÜMİT ŞİMŞEK
Birgün Mustafa İslâmoğlu’nu savunacağım hiç aklıma gelmezdi. Daha önce bu sitede yayınlanan “Mustafa İslâmoğlu’nun Başarı Sırları” başlıklı yazımı okuyanlar, özellikle hadis ilimlerine ve İslâm âleminin muhteşem birikimine karşı küçümseyici tavırları sebebiyle İslâmoğlu’nun görüşlerini tasvip etmek bir yana dursun, cidden tehlikeli bulduğumu hatırlayacaklardır. Ancak Mustafa İslâmoğlu’nun son günlerde sosyal medyada maruz kaldığı yoğun saldırılar, sadece onun hukuku açısından değil, son zamanlarda iyiden iyiye toplumumuzun vahîm bir gerçeği halini almış bulunan linç kültürümüz hakkında da alarm verici bir seviyeye (daha doğru bir tabirle seviyesizliğe) ulaşınca, bu konuya eğilmek ve işin aslını araştırmak zarureti hasıl oldu. Bu kısa araştırmanın sonunda da şöyle bir değerlendirme ortaya çıktı.
İslâmoğlu’na yönelik tepkiler, bir televizyon programında Hz. Hatice (radıyallahu anhâ) validemiz hakkında söylediği iddia edilen bir söz üzerinde yoğunlaşıyor. Geçmiş Ramazan’lardan birindeki bir televizyon sohbetinde geçen bu ifade, bir vatandaşımız tarafından keşfedilerek otuz küsur saniyelik bir klip halinde sosyal medyada tedavüle sokulmuş.
İslâmoğlu’nu savunan Akabe Medya ise, bu cümlenin yer aldığı konuşmanın konuyla ilgili yedi dakikalık bölümünü bir bütün olarak yayınlamak suretiyle konuyu açıklamaya çalışmış.
Ben de bu yedi dakikalık konuşmayı baştan sona iki defa dinledim. Bununla da yetinmedim ve konuşmayı yazıya dökerek inceledim.
Bu yazının sonunda videosunu bulacağınız ve bizzat izleyebileceğiniz sohbette, İslâmoğlu konuya “Allah Resulünün çok evliliğini nereye koyalım?” sorusuyla giriyor. Bunu da, Peygamber Efendimize (s.a.v.) çok evliliği üzerinden sataşanların hücumlarına karşı cevap mahiyetini taşıyan bir sohbet takip ediyor.
Sohbeti, Mehmet Okuyan, “Yirmi beş yaşındayken kırk yaşında bir hanımla, yetimleriyle…” sözüyle başlatıyor. Bundan sonra Mustafa İslâmoğlu, Peygamberimizin ilk eşi olan Hz. Hatice validemizin durumunu, “iki evlilik geçirmiş, çocukları var, iki evliliğinden üç çocuğu var, kırk yaşında bir hanım” şeklinde özetliyor. Sonra da, Peygamberimizin bu hanımla evlenmesinin, ona saldıranların iddia ettiği gibi bir “şehvet evliliği” olamayacağını, her iki tarafın o günkü sosyal konumlarını da karşılaştırmak suretiyle şu şekilde ifade ediyor:
“Şehvetine düşkünü bir yana bırak, birazcık şöyle kendisini ciddîye alan bir erkek, üstelik Mekke’nin yiğidi, Mekke’nin el-Emin’i, el üstünde tutuluyor, gözbebeği, Abdülmuttalib’in de gözbebeği, vârisi gider de üç çocuklu, iki kocadan arta kalmış kırk yaşında bir dulu yirmi beş yaşındayken alır mı? Haydi aldı, yirmi beş sene bununla tek evli olarak yaşar mı?”
Burada Mehmet Okuyan araya girerek “Öldükten sonra da bir süre bekâr durur mu?” şeklinde bir ilâvede bulunuyor. Ve İslâmoğlu tekrarlıyor:
“Yirmi beş sene, dikkat buyurun, dokuzuncu yılda vefat etti Hazret-i Hatice.”
Sohbetin bundan sonraki kısmında Peygamberimizin diğer evlilikleri konu ediliyor ve İslâmoğlu burada “Allah Resulünün Hazret-i Aişe dışında evlendiği tüm kadınlar dul” tesbitini yapıyor. Bu arada, dul olmanın o gün bir kadın için “ölmek” mânâsına gelecek kadar sıkıntı veren bir durum olduğuna dikkat çekiyor, Resulullah’ın onlarla evlenmek suretiyle onları ödüllendirildiğini söylüyor ve bu evlilikleri “şefkat evliliği” olarak niteliyor. Bu arada Mehmet Okuyan da Ahzâb sûresinin “Peygamberin eşleri mü’minlerin anneleridir” meâlindeki âyetini hatırlatarak, “Bu ümmetin manevî annesi olmak diye büyük bir özlemi vardı Peygamberimizin yanındaki kadınların” tesbitinde bulunuyor.
Bu sohbeti bütün halinde dinlediğiniz zaman, kendinizi son derece açık bir gerçek karşısında buluyorsunuz:
Bu iki insan, zamanımızın insan suretindeki bir kısım şeytanları tarafından ortaya atılan çirkin yakıştırmalara karşı, Resulullah (s.a.v.) ile Ümmehâtü’l-Mü’minîn’i (r.a.) savunuyorlar. Bu gaye, gerek konuşmanın bütününde, gerekse her bir cümlede ve öne sürülen delillerde kendisini açıkça gösteriyor.
Bu savunmayı yaparken, “Eğer onların iddia ettiği gibi Peygamberimiz – hâşâ – şehvet peşinde olsaydı bu evlilikleri yapar mıydı?” sorusunu da cevaplandırmak üzere bazı tasvirler yapılıyor. Bu arada, konuşmanın genelinde, mü’minlerin anneleri hakkında “kırk yaşında bir hanım, Hazret-i Hatice, Hazret-i Aişe” gibi hürmet ifadeleri de geçiyor.
İslâmoğlu’na yöneltilen hücumlarda bahis konusu edilen sözler ise, Mekke’de o gün el üstünde tutulan yirmi beş yaşında genç bir adamın kırk yaşında bir dul ile evlenmesini ehl-i dünyanın değerleri açısından açıklamanın mümkün olmadığını belirtirken kullandığı “üç çocuklu, iki kocadan arta kalmış bir dul” ifadesinde geçiyor. Ve bu cümle, “Mustafa İslâmoğlu Hz. Hatice validemize artık dedi” şeklinde bir linç kampanyasını tetiklemiş bulunuyor.
Üslûp açısından ele alındığında, İslâmoğlu’nun bu sözleri hakkında çeşitli değerlendirmeler yapılabilir. Meselâ bazı kıt anlayışlıların yahut art niyetlilerin hücumuna meydan vermemek için, bu sözlerin başına “o günkü hakim değerlerin ışığında bakıldığında,” “ehl-i dünyanın gözüyle” gibilerden açıklayıcı bir ifade olsaydı daha iyi olurdu gibi tekliflerde de bulunulabilir. Ancak gerek konuşmanın bütünü, gerekse Validelerimiz hakkında diğer cümlelerde yer alan hürmetkâr ifadeler, bu sözlerde Hz. Hatice validemizi hedef alan küçümseyici bir anlamın kastedilmiş olamayacağını açıkça gösteriyor.
Ne var ki, sosyal medyada belirli bir maksatla otuz saniyelik bir klip tedavüle sokulduğunda, tavşanlar tilki olmadığını anlatma fırsatı buluncaya kadar nice infazlar gerçekleşiyor. İşte size Twitter’da bu konuyla ilgili olarak Mustafa İslâmoğlu’nu hedef alan binlerce mesajdan birkaç nümune (sarih sövme lâfızları içeren mesajlar buraya alınmamıştır):
Hoca değil bu iran dallamasi İran uşağı..
“Artık: Kullanıldıktan sonra geriye kalan.” Sen bu kelimeyi Hz. Hatice için kullanmaya utanmıyorsun da çıkıp millete pelikan, çomar mı diyorsun. Hadsiz herif. Asıl ipini koparıp ne dediğini bilmeyen çomar sensin.
Dansöz gibi kıvırma kurtulamayacaksın. Er geç bu dinin ve onun sahibinin ve dahi sevgilisinin yeryüzündeki askerleriyle sen ve ağa babaların tanışacaksınız.
Yavuz Sultan Selim Han “Anam Hz. Aişe’ye sövdürmem” diyerek bütün ordusunu ayağa kaldırıp İran’a yürüdü. Şimdi ise Mustafa İslamoğlu gibi adamlar Hz. Hatice Anamıza artık diyor, kimseden ses yok. Anamıza sahip çıkalım!
Ulen gerzek İslamoğlu Şiianın bilinçli düşmanlarındandır sizin gibi biriyim siz değil.
Vay gidi dumbelek. Kivirmasini da beceremedin.
Sen ve senin gibiler, şu zamanda islam aleminin üzerinde en büyük musibetsiniz…
Zındık herife baksen.
Allah CC sana ebu leheb gibi firavun gibi ibretlik bir son versin…
Ebu Cehille haşrolasın inşaAllah.
Peygamber Efendimizin (sas) zevcesi Hz. Hatice’ye adice dil uzatan iblisin hizmetkarı.
Allah senin belanı versin şehadet getiremeden can veresin iblisle haşrolasın.
Senin tasmanı elinde tutanlara söyle kutsalımıza hakaret etmeye ve ettirmeye devam eder(seniz) sizi çıktığınız yere kadar kovalar ve o imkansızı basitçe gerçekleştiririz diyorlar de onlar anlar…
(Bu arada mesajlardan biri İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu, bir başkası da Sedat Peker’i Mustafa İslâmoğlu’na karşı göreve çağırıyor! Muhtemelen daha niceleri vardır, ama misaller kifayet edeceği ve mesajların tamamını taramak da evliya sabrı gerektireceği için, araştırmamız bu kadarla sınırlı tutulmuştur.)
***
Bu mesajlar arasında dolaşırken insan hazin bir gerçekle karşılaşıyor:
İslâmoğlu ile Okuyan’ın sohbetinde, Peygamber Efendimizi ve Annelerimizi savunma yönünde son derece güçlü delil ve muhakemeler mevcuttur. İnsanlar, Allah’ın Elçisini hedef alan insan şeytanlarının hayâsızca saldırılarına karşı Peygamberlerini savunmak için bu delilleri kullanmayı düşünebilirlerdi. Ama bazılarımız, muhalif bir fırkanın adamlarını çürütmeyi Resulullah’ın müdafaasından daha önemli ve öncelikli gördüklerinden, hasımlarının elinde zuhur eden gerçeklere tenezzül etmiyorlar.
Son olarak şunu da hatırlatalım ki, bu yazı, Mustafa İslâmoğlu’nu veya Mehmet Okuyan’ı müdafaa yazısı değildir. Bu yazı, baştan sona bir edep ve ahlâk dini olan İslâm dininin saliklerini, bilhassa onu savunma iddiasında olanları, insaf ve adalete ve savundukları dâvâ ile mütenasip bir edep ve ahlâka davet yazısıdır. Validelerimizden söz açılmışken, Hz. Aişe (r.a.) annemizin konuyla ilgili bir hatırasını nakledelim ve bahsi misk ile mühürlemiş olalım:
Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor:
Yahudilerden bir grup Hz. Peygambere (s.a.v.) gelerek “Es-sâmu aleyke yâ Ebe’l-Kasım” dediler.
Hz. Peygamber “Ve aleyküm” buyurdu.
Ben “Ölüm de, lânet de sizin üzerinize olsun” dedim.
Hz. Peygamber “Aişe, çirkinleşme, Allah her işte yumuşaklığı sever” buyurdu.
“Ne söylediklerini işitmedin mi?” dedim.
“İşittim ve onlara iade ettim,” buyurdu. “Bizim onlar hakkındaki duamız kabul olunur, onların bizim hakkımızdaki duası ise kabul olunmaz.”
Müslim, Selâm: 10-12
Son bir not: Bu hatırada söz konusu edilenler, Resulullah’a (s.a.v.) düşmanlıkları ağızlarından taşan lânetlenmiş Yahudilerdir. Resulullah onlara karşı dahi yukarıdaki örneklerden çok daha hafif bir tabirin kullanılmasını hoş görmemişken, Müslümanların kendi içlerindeki ihtilâflarda iftira ile de yetinmeyip hakaretin her türlüsünü birbirlerine reva görmelerini acaba nasıl karşılardı?
Şükran kesira. Adalet imanın da temelidir
Helal olsun ümit hocam Allah sizden razı olsun hucurat 6 yı yaşattınız keşke herkes sizin gibi mert olsa
Sayın Ümit Şimşek kaç gündür oluşturulan bu kara propaganda üzerine aklı selim bir yazı kaleme almanız çok sevindirici duyarlılığınız ve mümince bir sorumluluk gereği kaleme aldığınız yazınız için Rabbim sizden razı olsun. Peygamberi çizgiden ne kadar savrulduğumuz ortada . Düşmanına bile güzel dua eden peygamberimizi acaba hayatlarına ne kadar katıyorlar holigan, saldırgan,art niyetli olmak müslümana yakışırmı . Bunlar toplumda değer üretemeyen öfke,kin,nefret ve bağnazlıkları akıllarının önüne geçmiş toplumu bölmeye çalışan ; insan şeytanlar
ALLAH SİZDEN RAZI OLSUN Ümit Bey.. Millet 6 sene önceki videolardan malzeme Toplamaya tenezzül edecek kadar hınç dolu.. Rabbim ümmete feraset nasip etsin inş
Eleştirel, doğru ve haktan bir yazı olmuş, elinize sağlık, bazı müslümanların taşıdığı ahlaktan utanç duyuyorum, Allah’a sığınıyorum.
Mantıklı düşünen, kin ve nefretle bakmayan araştırmacı ve akıllı bir bakış açısıyla bakılan her konu insanı doğru yola iletir, yoksa linç kültürüyle anlamadan, dinlemeden edilen her söz, insanlığımıza adım adım vurulan çekiç darbelerinden öteye geçemiyor, teşekkür ederim hocam.
Emre Akyol
Doğrulari soylemek her yiğidin harci degil. Bu konuya dair esasli duruşunuzu tebrik ederim.
“Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”
Maide Suresi 8. Ayet-DİB Meali
Ben de bu ayete uygun bir şekilde yaptığınız ıslah edici bu amelinize şahidim.
Ümit bey
Gerçekten tam bir analitik yorum yapmışsı ız. Gerek Mehmet ökuyan, gerek Mustafa İslamoğlu hz, Hatice validemizi linç kültürünün elemanlarından daha mı az seviyor. Ben bu linç kampanyasına katılanların ne kur’an ne de peygamberi
mizi hiç anlamadığını düşünüyorum
Ümit Bey tamam anladık kasıtlı bir yanlış anlama var diyelim. Yine de insan Hz.Hatice nin babasının anlatıldığı bir muhabbet de “ARTIK” ifadesini, kastı O olmasa bile estetik ve etik olarak kullanır mı bu bir.ikincisi; o dönemin konjonktürel arenasında dul kadın “artık” olarak görülse bile böyle bir ifade bugün boşanmış hanımları inciteceği ve onlara karşı “artık” toplumsal bilinçaltı algısı olusturacagini bir fikir adamın düşünmesi gerekir ifadelerini ona göre de secmesi gerekmez miydi?. Yukarida verdiğiniz Hz. Aişe örneğinde yumusakliktan bahsediyorsunuzya bir de bu örneği bu açıdan okuyun.Durumun her iki anlamda da neadar vahim olduğunu görürsünüz. Evet bence de biraz insaflı olunmalı ama nelere ve kimlere…Evli bir hanım olarak boşanmış hemcinslerim adıma böyle kaba ifadeli, İslam adına konuştuğunu iddia eden kişilerin yıllarca toplulumuzda ne kadar sosyal yaralar actiklarini hepimiz izledik…İslam fikir insanı daha başka vizyonlara sahip olmalı, psikoloji ve sosyoloji bilmiyorsa medya önünde kuru bilgiyle çıkıp konuşmamalı.İfadelerinin önünü arkasını kırk kere tartarak konuşmalı.Lutfen herkes bir de buradan baksın…
Hamid kardeş bende yorum yazacaktım senin yorumunu okuyunca vazgeçtim.tercüman olmuşsun katılıyorum yorumuna.eskimeyen dilimizde ve şuanki Türkçede yüzlerce kelimeyle cümleyle Hz Hatice annemizin ozamandaki durumu anlatılabilir di.islamoglunun sicili kabarık olunca bu sözleri art niyetli olarak algılanir oldu.bir videoda islamogluna niçin Allah derken Celle celaluhu veya teâlâ vb saygı içeren ifadede bulunuyorsunuz diye sorulduğunda Protokolu sevmiyorum diye bir cümle kurmuştu.böyle yanlış anlaşılacak sözleri var.islamogluna tavsiye medeniyetimizdeki yazılan naatlari incelesin divan edebiyatini incelesin yunus emre,baki ,Fuzuli Niyazi mısri, Eşrefoğlu Rumi,Nabi,Yaman dede,Necib Fazıl,Yahya Kemal,Arif Nihat Asya vb okusun baksın incelik zerafet ahenk nasıl oluyor söz ustaların dan ders alip öyle dini İslami mübin hakkında kelam eylesin.
Adalet toplumun DNA’sıdır. Bundan en habersiz yaşayan topluluk ise müslümanlardır. Çünkü onların her yaptıkları adaletsiz işleri için yüce bahaneleri var veya buluyorlar.
İyi ki bu yazıyı yazmışsınız, bir ümit olmuşsunuz, varolunuz.