28 Şubat döneminin içinden geçerken, tepkilerimizi ortaya koyma çabası bazı orijinal buluşların ortaya çıkmasına da vesile oluyordu. Birgün aklıma “28 Şubat’ı Ebu Cehil’in doğum günü ilân etsek nasıl olur?” fikri düştü. Malûm gazeteler o gün geldiğinde darbenin yıldönümünü kutlarken, biz de “Ebu Cehil’i anma günü” tertipler, onun mel’anetlerini anlatırdık. Bu arada, onun yaptıkları ile başkalarının yaptıkları arasında bazı benzerlikler çıkarsa, ne yapalım, bunlar tarihî gerçekler! Tabii, Ebu Cehil’in doğum günü olarak tesbit ettiğimiz tarihin doğruluğunu sorgulayacak olanlar da çıkabilirdi; ama onları da “İnanmıyorsanız araştırın, doğrusunu siz bulun” diye savuşturmak çok zor olmazdı.
Asıl zorluk, bu projeyi kabul ettirmekte çıktı. Kime bu konuyu açsam, alelacele konuyu kapatıveriyordu – 28 Şubat korkusundan ziyade Ebu Cehil korkusundan! En deli bildiğimiz insanlar bile bu konuyu açınca birden akıllarını başlarına alıyorlar ve “Olmaz öyle şey” deyiveriyorlardı. Bir kişi hariç: Abdurrahman Dilipak, bir deli-yi mutlak olarak bu konuda tam bir kafa dengi çıktı ve projeyi hemen sahiplendi. “Telif hakkı ister misin?” diye sordu. “28 Şubatçılara armağanımız olsun” dedim. O da hemen kaleme sarıldı, senaryonun ayrıntılarını doldurarak aşağıdaki yazıyı yazdı. 28 Şubat 2001 tarihli Akit gazetesinden:
ABDURRAHMAN DİLİPAK
Kardeşim Ümit Şimşek, işi-gücü yok oturup Ebu Cehil’in doğum gününü hesaplamış. “Emin misin? Son kararın mı?” diye sordum. “Evet” dedi.
Tarihi bilgi ve bulgular yanında “istihare” ve “istihraç” yöntemlerini de kullanmış. En azından farklı bir bulgu ortaya çıkana kadar bugünün “Ebu Cehil’i Anma Günü” olarak kutlanmasında büyük bir isabet olacağı görüşünde.
Burada bir takım “tecelli”lerin ve “tevafuk”ların, “emare”lerin söz konusu olduğunu, “erbabının bu işleri bildiğini” söylüyor.
Bu görüşlere ben de katıldığımı söyleyebilirim. Tabi siz isterseniz buna “Post Modern Darbe günü” der, bugünü kutlar, ya da “Ağlama günü” ilan edebilirsiniz.
Öyle hemen “Ebu Cehil” deyip geçmeyin, Ebu Cehil, yani “Cehaletin babası” sayılan bu adam aslında devrinin, sanat, siyaset ve ticaretini çok iyi bilen, “nüfuz sahibi” bir zât idi. O da bir “baba” idi, ama “Cehaletin babası”. Aslında bu özellikleri itibarı ile son derece popüler, zamanına göre çağdaş, kendine göre ilerici, seküler bir aydındı. Aristokrat bir aileden geliyordu. Derin güçlerle içli dışlı idi ve bir takım çevrelerle derin ilişkilere sahipti. Hiç kervanları Susurluk’tan geçti mi bilmem ama kendi de “derin” biri idi.
Hatta Kâbe duvarına asılan 10 önemli şiirin seçildiği, bugünkü Nobel Ödülü’nü hatırlatan, ya da Cannes Film Festivali’ne benzer bir sanat festivalinin sponsorları arasında bulunuyordu. Kısacası o da tıpkı “Ebu Leheb” (Elleri kurusun) gibi VIP (Very Important Person) “Çok Önemli Kişi” statüsüne sahipti.
Düzeni savunuyordu ve içinde bulundukları düzeni koruma adına ne gerekiyorsa yapıyordu. Bu yanı ile de kendinden sonra gelenlere önderlik, rehberlik, öğretmenlik yapmış oldu. O, bu anlamda bir ekol’dü. Hâlâ o ekole sıkı sıkıya bağlı olan darbeci gelenekten gelenler, açıkça onun adını anmazlar da, onun ruhunu şad ettiklerinde kuşku yoktur.
Dileriz ki o ekolden olanlar, Hitler’le, Stalin’le, Musolini ile, tüm darbeciler, çete ve mafya ile, rüşvetçilerle, devleti ve milleti soyanlarla birlikte haşrolsunlar.
Evet bundan böyle 28 Şubat, bir çok özellikleri yanında “Ebu Cehil’in doğum günü” olarak kutlanacak. O, çağının bilgilerinin önemli kısmına sahipti. Ama bilmediği bir şey vardı, o da “hakikatın bilgisi”. Onun için peygamberimiz ona “Cehaletin Babası” dedi.
“Kitap yüklü eşek” benzetmesini en çok hakedenlerden biri idi o!
Nasıl ki, kitabı sırtında taşımakla eşek alim olmuyor, o kitapları ezberleyerek bilgi hamallığı yapmanın alim olmaya yetmediğini anlatmaya çalışan bir sözdür bu söz! İster misiniz benim için Ebu Cehil’e hakaretten dava açılsın?..
Neden olmasın!
Onun bazı meziyetlerinden yukarıda söz ettik. Onlara ek olarak söylenecek başka şeyler de var. İlkeli bir adamdı ve kendi çizgisinde taviz vermeden yürüdü. Kendi kurduğu düzeni sonuna kadar savundu. İkiyüzlülük etmedi. Bu anlamda dürüsttü. Onun için onu günümüzün “Çağdaş Ebu Cehil”lerinden ayırmakta da yarar var!Ebu Cehil hakkında ansiklopediler bakın ne diyor.
O, peygamberimizle hemen hemen yaşıt. Asıl adı Ebu’l Hakem Amr bin Hişam bin Al Mugire. Ona kısaca İbn’el Hanzaliya da diyorlardı. Mahzun ailesindendi. Onun için yazılan mersiyelerden birinde “hiçbir zaman kabalık ve cimrilik etmeyen asil ruhlu Mekke büyüğü” deniliyordu. Savaşı seven, sertlik yanlısı, yani şahinlerden biri idi. KSGK (Kureyş Savaş ve Güvenlik Kurulu) ‘na da üyeydi. Bedr Savaşı’nı Abbas b. Abdulmuttalib ile birlikte kumanda eden iki Kureyşli komutandan biriydi.
Bu savaşta hayatını kaybetti. Çatışmada Muaz b. Amr b. Cumuh ile birlikte Muavviz b. Afra tarafından öldürüldü. Peygamberimiz Mekke’den hicret etmeden önce Mekke’de Müslümanları, Lat, Menat, Uzza gibi kendi putlarına tapmadıkları için “düzene karşı çıkıyorlar” diye fişletmişti. Her kabileden bir kişi seçilecek ve bu kişiler hep birlikte peygamberimizin evine baskın yapacak ve peygamberimizi şehid edeceklerdi.
Bu planı Ebu Cehil hazırlamıştı. Yapılan fişleme sonucu tespit edilen öteki Müslümanların ise malları müsadere edilerek kendileri tutuklanacak, ya öldürülecek ya da Kureyş toprakları dışına çıkmaya zorlanacaktı.
Peygamberimiz onun için “Ümmetimin Firavunu” diyordu. Bir ezgide seslendirildiği gibi “Ebu Cehil ölmedi, ya Resulullah, Ebu Cehil kıtalar dolaşıyor…”
Habil ve Kabil arasındaki mücadele sürüyor. 28 Şubat günü tarihte neler olmuş, isterseniz bir de ona bakalım.
1- Ebu Cehil doğdu.
2- Post Modern darbe günü. BÇG doğdu ve herkes fişlendi. Büyük Gözaltı başladı. Okullarda Tek tip insan yetiştirmek üzere düğmeye basıldı. Medya, bürokrasi, yargı, akademisyenler, sivil toplum örgütleri brifinglendi.
3- Molla Fenari ilk Osmanlı Şeyhül İslam’ı oldu (1424)
4- Ömer Seyfettin doğdu (1884) 5- Körfezde Ateşkes imzalandı (1991) Selam ve dua ile.