Kadının "anne" rolünden kimler rahatsızmış meğer!

“Toplumsal cinsiyet eşitliği” aldatmacası, siyaset icabı, bazı dostlarımızı büyülemişçesine etkisi altına almış görünüyor. Evvelce Doğan medyasında[1] görmeye alışık olduğumuz ifadeleri, “bizim mahallenin” bazı yayın organlarında da artık sıklıkla görebiliyoruz.

İşte, iktidar taraflısı Yeni Şafak gazetesinin yazarlarından biri, televizyonlarda kadınlara anne ve ev hanımı rolünün verilmesinden bir hayli rahatsız olmuş. Bu konuda başka “Marketing Türkiye”den kendisinin de iştirak ettiği bir yakınmayı nakleden yazar, televizyonlardaki kadın azlığını “vahim bir tablo” olarak niteliyor.

15 Aralık tarihli Yeni Şafak’ta Ali Saydam’ın yazısı şöyle:

Eşim, Dr. Arın Saydam televizyon programına davet edildiğimde mutlaka şu soruyu sorar: “Programda kadın var mı?” Sonra biraz da şaka yolla ekler: “Yoksa gitme!” Uyarısında hiç de haksız değil. Bir kamu hizmeti olan televizyonculukta, hele ki bir tartışma programında tüm taraflara eşit söz hakkı verme gereği olmazsa olmaz… Öyleyse, temel görevi demokratik yaklaşım sergilemek olan bu programlarda kadınların olmayışı işin özüne aykırı değil mi? Bence öyle. Yani, kadınlar haklı!

Peki, kadınlar görsel dünyada ne kadar ve hangi rollerle yer alıyor? Bu sorulara farklı yönlerden yaklaşarak cevaplar verilebilir. Önce kadınların hangi rollerle temsil edildiğine bakalım… Marketing Türkiye Genel Yayın Yönetmeni Günseli Özen, toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle ilgili yapılan bir etkinlikte konuyla ilgili şu bilgileri vermiş: “TV dizilerinde ve reklamlarda erkekler, “baba” rolünde görülmese de kadınların çoğunlukla “anne” rolüyle karşımıza çıkıyor. İş dünyası içinde resmedilmeyen kadınların yeri, genellikle “iş dışı” mekânlar. Kadınların en sık yer aldığı reklamlar yüzde 91 oranla ev temizlik ve bakım ürünleriyle ilgili olanlar. Banka-finans reklamlarında kadınların yer alma oranı yüzde 4. Reklamlardaki kadınlar çoğunlukla evli ve “sürekli evde”… Ya evle ya da fiziğiyle meşgul olarak gösteriliyor. Kadınları mutlu görmeye de pek tahammülümüz yok galiba. Televizyonda kadınlar için yazılan rollerin yüzde 73’ü “hüzünlü” karakterlerden oluşuyor. Bu durum sadece Türkiye’de böyle değil, dünyada da durum değişmiyor.”

Gelelim TV programlarına… Başka bir araştırma, bütün bu saydıklarımızın neden bir “sorun” olduğunu anlatıyor: “Toplumsal cinsiyet eşitsizliği yayımlanan diziler, gündüz kuşağı programları, haber yayınları, tartışma programları gibi yayın içerikleri yoluyla bir yandan yeniden üretilmekte ve izleyiciler açısından sürekli tüketilmektedir.” Bu da demek oluyor ki toplumumuzdaki her bir kişiye kadının nasıl olması, yerinin nerede olması gerektiğiyle ilgili mesajlar tekrar tekrar gönderiliyor. Medyadan gelen mesajlar hayatı, hayat da medyayı şekillendiriyor. Bu da kadınların önüne duvarlar örüyor.

Prime time tartışma programlarında kadın ve erkek temsili ile ilgili yapılan bu araştırma şöyle özetlenebilir: Kadınlar yok denecek kadar az. Bazen de hiç yok.

Araştırmanın yapıldığı, 2 Ekim-2 Kasım arasındaki bir aylık sürede, televizyonda prime time’da gösterilen haber ve tartışma programlarında, sunucular dâhil olmak üzere, yer alan kadın sayısı 135. Aynı programlarda toplam 667 erkek ekrandaymış. Oran neredeyse 1’e 5…

Programların sunucuları hariç tutulduğunda tablo daha da vahim hale geliyor: Tartışma programlarına katılan erkek yorumcuların sayısı 544 iken kadın yorumcuların toplam sayısı 69. Bu da demek ki; 2 Ekim-2 Kasım 2018 tarihleri arasında konukların sadece yüzde 12,68’i kadınlardan oluşmuş.

Oysa aklın, fikrin, yorumun, bilginin ve de ruhun cinsiyeti olmaz. Bunun farkına vardığınızda cinsiyete dayalı ayrımcılık absürt olmaktan öteye gitmiyor. Yani, kadınlar haklı! Ve kadınların ikinci sınıf vatandaş gibi görülmesine karşı olan herkes haklı!

Kaynak: https://www.yenisafak.com/yazarlar/alisaydam/yani-kadinlar-hakli-2048512


[1] Yeni adı farklı olsa da, siyasî tercihin dışında değişen birşey olmadığı için aynı ismi kullanmakta biz sakınca görmüyoruz; umarız Sayın Aydın Doğan açısından da bunun bir mahzuru yoktur.