Eğitimciler ve yöneticiler için tükenmez bir hazine

Mağlûbiyetle sonuçlanan Uhud harbinin ertesi günü, Resulullah mü’minleri yeni bir sefer için çağırdı. Ancak bu sefere sadece birgün önceki savaşa katılmış olanlar katılacaktı.

Çoğu ağır şekilde yaralı olan bu insanlar, hiç tereddütsüzce Resulullah’ın arkasına düşüp yola çıktılar.

Bu arada müşrikler de muzaffer bir şekilde Mekke’ye dönerken akıllarına “Biz niye Müslümanların işini bitirmeden dönüyoruz ki?” fikri düşmüş ve yarım bıraktıkları işi tamamlamak üzere Medine’ye dönmeye karar vermişlerdi.

Ancak Müslümanların daha önce davranıp onların peşine düştüğü haberi gelince müşrikleri korku bastı ve çareyi dönüp kaçmakta buldular.

Beşer tarihinin benzerini görmediği bu muhteşem tablo, Allah’ın ve Resulünün eğitim metodundaki harikulâdeliği ortaya çıkarıyor:

  • Düşmanın karşılaşmaya bile cesaret edemediği muzaffer ordu, bir gün öncesinin mağlûp ordusundan başkası değildi.
  • Önceki mağlûbiyetin sebebi itaatsizlik idi. Fakat Allah’ın Resulü (s.a.v.), Allah’tan gelen bir rahmet sebebiyle, onlara karşı sert davranmadı. İşlenen hatâ objektif, kesin, net bir şekilde, gerek sonuçları ve gerekse hikmetleriyle birlikte gösterildi, ancak kişilikler rencide edilmedi, insanlar horlanmadı, bilâkis daha eğitimli bir şekilde yeni hedeflere teşvik edildi.
  • Kılıç, ok ve mızrak yaraları daha bir gününü doldurmamışken, birçoğu ayakta dahi duramayacak halde bulunan insanlar, Resulullah’ın emrine derhal itaat etmekte bir an olsun tereddüt etmediler. “Bu halde mi düşman kovalayacağız?” demediler. “Bizden başka Müslüman yok mu?” demediler. MaddÎ sebepler açısından yüzde yüz imkânsız bir göreve tereddütsüzce atıldılar.
  • Resulullah’ın (s.a.v.) “Dünkü savaşa katılmış olanlardan başkası gelmesin” şeklindeki emrinin hiç şüphesiz hikmetleri vardı. Eğer başkaları ve bu arada bazı münafıklar da katılmış olsalardı, münafıkların gerek Müslümanlar arasında fitne kazanı kaynatmak, gerekse herhangi bir zaferi “Siz beceremediniz, biz başardık” şeklinde istismar vesilesi yapmaları da muhtemeldi.
  • Sebebi ve hikmeti ne olursa olsun, bu insanların o halleriyle kilometrelerce düşman kovalamaları, ellerinden gelen herşeyi son zerresine kadar yerine getirdikten sonra Allah’ın yardımından başka hiçbir şeye güvenmediklerini açıkça ortaya koymuş ve neticesiyle de bütün insanlara çok büyük bir ders teşkil etmiştir.
  • Bu muhteşem eğitimin başarısında, eğitimcinin yanı sıra eğitilenin de tavrı hayatî önem taşımaktadır. Sahabe bir yandan hatâsını görmüş, bunda ısrar etmemiş, ancak yılgınlığa, karamsarlığa, ümitsizliğe de kapılmamış, düştüğü yerden kalkarak bir an bile durmaksızın yeni hedefler peşinde koşmaya başlamıştır. Ve o günden sonra da bir daha yenilgi yaşamamıştır.
  • Bütün mü’minlerin bu zaferden çıkaracağı en önemli derslerden birisi: Siz Allah yolunda istişarenizi yapın, tedbirinizi alın, gayretinizi sonuna kadar harcayın, neticeyi Allah’a havale ederek ve Allah’a tam bir itimatla tevekkül ederek sırtınızdaki o en büyük ağırlıktan kurtulun. Ve unutmayın, şartlar ne kadar aleyhinizde olursa, zaferiniz de o kadar büyük olur. Bu hakikati en iyi anlayanlar, halk kendilerine “İnsanlar size karşı toplandı, onlardan korkun” dediğinde imanları artan kahramanlardır.

***

Bu notlar, UTESAV organizasyonuyla MÜSİAD’ın Sütlüce’deki genel merkezinde gerçekleşen 205’inci Kur’an Buluşmasında üzerinde durduğumuz hususlar arasındaydı. 13 Ekim Cumartesi günkü Buluşmada Âl-i İmrân sûresinin 172-174’üncü âyetlerini okuduk ve bu âyetlerin günümüze yansımalarından nasibimizi almaya çalıştık. Dersi tamamına aşağıdaki bağlantıdan erişebilirsiniz: