Cumhuriyetin ilk yıllarında din yerine ırkçılığı yerleştirmeye çalışan bir politikanın uygulanmasıyla Doğu Anadolu vilâyetlerinin ve Kürtlerin uzun yıllar boyunca birtakım haksızlıklara ve mahrumiyetlere maruz kaldıkları bir gerçektir.
Fakat bu durumu “Kürt azınlığın sorunları” şeklinde tanımlayıp bunun üzerine bir hak mücadelesi bina etmek, aynı hatâyı diğer yönde tekrarlamaktan başka bir anlam taşımaz.
Kürtler ile Türkler birbirine nisbetle azınlık ve çoğunluk değildirler; onlar bir milletin evlâtlarıdır. Zira aralarında din ve vatan birliği vardır; büyük bir kısmıyla da ayrıca dil birliği mevcuttur.
Bediüzzaman’ın işaret ettiği gibi, ırkçılıkta en müfrit olanlar bile din ve dil birliğini millet birliği için kâfi görmüşlerdir. Ve yine Bediüzzaman’ın formülleştirdiği gibi, “İslâmiyet milleti her şeye kâfidir. Din, dil bir ise, millet de birdir. Din bir ise, yine millet birdir.”
Onun içindir ki, bu memlekette Rum azınlıktan, Musevî azınlıktan, Ermeni azınlıktan söz edilebilir; çünkü onlarla aramızda vatan birliği olsa da din birliği yoktur. Fakat Kürt, Laz, Arnavut gibi azınlıklardan söz etmeyi aklı başında hiçbir Müslüman Kürt veya Türk yahut Laz veya Arnavut düşünmez. Zaten bu unsurların hepsi din ve vatan potasında birleştiği gibi, aile yapıları itibarıyla da birbiriyle iyice karışmış ve kaynaşmışlardır. Hangi Türk veya Kürt aile, birbirinden kız alıp verirken yekdiğerine Rum veya Ermeni gibi azınlık-çoğunluk gözüyle bakar?
Üstelik Cumhurbaşkanlığına varıncaya kadar bu memleketin bütün yönetim kademelerinde Türkler gibi Kürtler ve Lazlar da görev almışlar; ancak bu görevlere onlardan hiçbirisi azınlık temsilcisi olarak gelmediği gibi, onların yönetime gelmesi karşısında da hiç kimsenin aklından “Azınlığın idaresi altına girdik” şeklinde bir düşünce geçmemiştir.
Kürtlerin mağduriyetini bir azınlık problemi olarak görüp göstermenin, kökü dışarıda olan birtakım bölücü mihraklara ait bir tuzaktan başka birşey olmadığını bugün herkes açıkça görüyor. Buna rağmen bazılarının hâlâ şu “azınlık-çoğunluk” sakızını çiğnemekte ısrar etmesi, eğer kasıtlı değilse gafilâne bir şekilde ecnebi emellerine hizmet etmekten başka hiçbir anlam taşımayacaktır. Eğer bir ülkeyi parçalamak istiyorsanız, bu iş için o ülke insanlarını birbirine nisbetle azınlık-çoğunluk durumuna düşürmekten daha kestirme bir yol bulabilir misiniz?
Aklı ve vicdanı olanlar, ağızlarına bu kelimeleri almadan önce bu soruya cevap arasın.